Görme Testi

Eğer görme bozukluğunuz olduğuna inanıyorsanız bu tablo size fikir verebilir. Yapmanız gereken tek şey monitörünüzün büyüklüğüne ve ekran çözünürlüğüne göre monitörden ne kadar uzaklaşacağınızı saptamak. Sonra sayıları en üst sıradan en alt sıraya kadar sırayla bir gözünüzü kapatarak okumaya çalışmak. Eğer okumakta zorlanıyorsanız hemen bir göz hekimine başvurmalısınız.

Ekran çözünürlüğüne göre bakma uzaklığınız,

Ekran büyüklüğü Çözünürlük 640×480 800×600

14 inç 5.5 m 4.0 m

15 inç 6.0 m 4.5 m

17 inç 7.0 m 5.5 m

Bu ölçüm hiç bir durumda bir hekimin yapacağı kontrol yerine geçme

Amsler Grid Testi

Amsler Grid Testi rutin bir göz muayenesinin karşılığı olmasa da Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu (AMD) hastalığının erken belirtilerini evde kendinizin uygulayarak tespit etmenizi sağlayacak bir şemadır. 40 yaş üzeri herkesin bu testi uygulamasını tavsiye ederiz.

UYGULAMA ŞEKLİ

•Aşağıda görülen şemayı iyi aydınlatılmış bir odada, uygun okuma mesafesinde ve ortadaki nokta tam göz hizasına gelecek şekilde duvara asınız.

•Normalde okumak için kullandığınız gözlük yada kontaktlens varsa takınız.

•Bir gözünüzü elinizle kapatın ve açık olan gözle tam ortadaki noktaya odaklanın. Şemada yeralan büyük karenin her 4 köşesini de görüp görmediğinize dikkat edin. Her iki gözünüz için ayrı ayrı uygulamayı tekrarlayın.

•Eğer her köşeyi göremiyor yada çizgilerde dalgalanma, kırılma, bulanıklık görüyorsanız, sizde yaşa bağlı makula dejenerasyonu hastalığı belirtileri var olabilir. En kısa zamanda Retina Hastalıkları uzmanı bir göz hekimine başvurun.

Renk Körlüğü Testi

Aşağıdaki şekillerin içindeki sayıları okuyamıyorsanız renk körü olma ihtimaliniz olabilir.

Renkli bir gözün İnsan gözü gözdeki iris tabakası ile renkleri algılayabilmekte ve ayırt edebilmektedir iris tabakasındaki renk algılamasında oluşabilecek bir problemde bazı renkleri veya tüm renkleri gri şekilde görebilmek mümkündür bu durumda yukardaki testlerde farklı rakamları ifade eden renkleri çevresindeki renklerden ayıramıyorsanız renk körü olma ihtimaliniz yüksektir

Schirmer testi (Kuru Göz Testi)

Alt göz kapağının 1/3 dış yanı hizasına şerit şeklindeki test kağıdı yerleştirilir. Normalde 5 dakika sonra en az 15mm lik kısmı ıslanır. Bunun altındaki eğerler anormaldir. Aynı test lokal anestezik damlatılmasından sonra yapılırsa refleks gözyaşı sekresyonu inhibe edilmiş olacağından bazal gözyaşı sekresyon değerlerini verir. Bu ölçümde de test şeritinin en az 5mm si ıslanmış olmalıdır.

Ksantelezma ameliyatına alternatif olarak Argon Lazer olarakta yapılabilmektedir.Lokal anesteziyle yapılır.Lazer sonrası birinci hafta gerekirse ikinci seans uygun olursa yağ kitlelerinden kurtulabilinir.

Ksantelezma, genellikle yaşlı hastalarda görülen yağ-kolesterol plağıdır. Alt ve üst göz kapaklarının iç kısımlarında görülür. Genç yaşta görülen ksantelezmada, kolesterol yüksekliğinden şüphe edilmelidir.

Ksantelezmanın tedavisi, ameliyatladır. Göz çevresindeki cilt ince olduğu ve çok iyi kanlandığı için, göz kapağında hemen hiç iz kalmaz.

Ksantelezma ameliyatının (eksizyonunun) yapılışı

Göz kapağındaki ksantelezma alanları uyuşturucu iğne ile uyuşturulur.

Ksantelezma makasla kesilerek çıkartılır.

Kesilen cilt dikilerek, işlem sonlandırılır.

Ksantelezma eksizyonunun doğurabileceği sorunlar

Kesi yerinde enfeksiyon (mikrop kapması)

Ksantelezmanın tekrar etmesi

Ksantelezma eksizyonunun karnesi

Anestezi şekli: Göz kapaklarına uyuşturucu iğne

Ameliyat süresi: Ksantelezma plağı başına 3-5 dakika

Bandaj: Göz bandajlanmaz. Göz kapağına ince bir bant yapıştırılır.

Ameliyat sonrası: Ertesi gün bant açılır. Kapakta hafif şişlik ve morarma, 5 gün sürebilir. 1 hafta göz kapaklarına su değdirilmez.

Dikişler: 5 gün sonra alınır.

İşe dönüş: Ertesi gün

Kontroller: Ameliyatın ertesi günü, 5 gün sonra, 1 ay sonra

Göz damlaları ve pomad: Göz kapaklarına antibiyotikli pomad 1 hafta

Pterygium kama şeklinde bir doku olup korneaya doğru dışarıdan uzanarak büyür. Büyüklüğü ve uzanma şekli dışında tekrarlayabilme özelliği de cerrahi olarak alınıp alınmamasında hekimin vereceği bir karardır. Küçük fakat zaman zaman kızarıyorsa o zaman hafif kortizonu göz damlaları ile akut yangısal fazları önlenebilir.

Görmeyi tehtid edecek kadar kornea üzerine doğru büyümüşse veya kronik irritatif bir safhadaysa o zaman cerrahi önerilebilir. Sadece cerrahi tedavisi vardır. Alındıktan sonra beş kişiden birisinde tekrarlayabilir. Cerrahi sonrası bazı ilaçlar tekrarlamayı önlemede kullanılabilir.

İşlem kısa sürede tamamlanarak hasta evine gönderilir. Hastanede kalmayı gerektirmeyen ayaktan bir cerrahidir. Damla ve merhemler verilerek göz kapatılır. Ameliyattan sonra 15 gün kadar göz kızarık kalabilir. Rüzgar ve güneşten bu safhada korunmakta yarar vardır. Okumak ve yazmak cerrahiden sonraki birkaç gün konforsuz olabilir.

Gözlük Kullanımı ile İlgili

Dinlendirici Gözlük : Böyle bir gözlük yoktur. Gözlük rakamlarla ifade edilen değerlere sahiptir ve takıldığı zaman görmeyi daha iyi yapıyor ise kullanılmalıdır.

Gözlüğün sürekliliği: Uzak gözlük devamlı, yakın gözlük yalnızca yakın mesafe çalışmalarında kullanılır. Dioptri (numara) değişikliği ancak muayenede belli olur. Gözün gözlüğe alışması diye bir kavram yoktur, kişi iyi görmenin ne olduğunu anladığı için gözlükten vazgeçemez.

Yanlış dioptri kullanımı: Gözü bozmaz ancak takıldığı anki görmeyi bozar.

Dioptri değişikliği : Uzak için hipermetrop olan çocuklarda büyüme çağında dioptri azalma, myoplarda ise artması gözlenir. GÖZLÜK TAKMAK veya TAKMAMAK DİOPTRİNİN NE AZALMASINA NE DE ARTMASINA SEBEP OLUR. Ancak çocuk yaşta görmenin gelişmesi açısından mutlaka takılması gerekir.

Bebek veya küçük çocuk gözlük takamaz : Özendirme ile bu sıkıntı önlenebilir. Yeter ki çocuğa uygun yaklaşılsın. 8 aylık yüksek hipermetrop gözlük kullanan kişiler olmuştur.

MYOPİ : Uzaktan gelen ışınların gözün sarı noktasının önünde odaklaşmasıdır.

HİPERMETROPİ : Uzaktan gelen ışınların gözün sarı noktasının arkasında odaklaşmasıdır.

Bu tanımlar uzağı görmemek veya yakını görmemek şeklinde tanımlanamaz.

Astigmatizma göze zararlıdır : Astigmatizma myopik veya hipermetropik olur ve göz sağlığı açısından diğer kırma kusurlarından farkı yoktur, yalnızca gözün belli bir açısındaki kırmanın farklılığını ifade eder.

Gözün Çizilmesi : Gözlük ihtiyacını ortadan kaldırmak için 20 yaş üzerinde yapılan laser tedavisi (Excimer) gözü çizmez, yalnızca belli bir kalınlıktaki kornea dokusunu buharlaştırarak ortadan kaldırır.

Gözün kullanımı : Göz hasta olsa bile gözün kullanılması (yakın veya uzak için) göz sağlığına zararlı değildir. Bilhassa glokom olgularında tersine faydalıdır, çünkü göziçi sıvısının dışarı atılımını kolaylaştırcı etki ile rakamsal değerin düşmesi söz konusudur.

Nazar değmesi göz hastalığı yapar… : Nazar tanımlaması bir moral değerdir. Hastalık yapıcı etkisi olamaz.

LASER ‘derde deva’ mıdır ? : Hayır değildir. Değişik alanlarda değişik laser sistemleri kullanılmakla birlikte, hiçbir surette derde deva olarak tanımlanamaz…

Laser ile katarakt cerrahisi : YOKTUR. Fako olarak tanımlanan yöntem ses dalgası ile çalışır ve sıklıkla kullanılan yöntemdir.

Laser ile şaşılık tedavisi YOKTUR…

Laser’in gözü kör etmesi : Tedavi amaçlı kullanılan bu cihazlar körlük yapmaz, ancak merkezi görme noktasının hastalıktan etkilenmesi veya laser komplikasyonu olarak ödem gelişmesi görme bozulmasına sebep olabilir.

İyi görmek göz sağlığının garantisidir : HAYIR… Örneğin : Glokom hastaları hastalığın son safhasına kadar iyi görebilirler, görme sonradan tedrici olarak azalmaya başlar ki bu safhada görmenin geri dönüşü söz konusu olmaz.

TV ve bilgisayar gözü bozar : Hayır, bozmaz. Yalnızca, ışığa bakılmasına bağlı olarak göz yüzeyindeki gözyaşında kuruma olacağı için yanma, batma,kızarma ve refleks sulanma olur…

Katarakt cerrahisi görmeyi olduğu gibi eski haline getirir : Görmenin iyi olabilmesi için retina tabakasının sağlıklı, kişinin görme potansiyelinin iyi olması lazımdır. Gözdibi hastalıklarında ve tembel gözlerde görme artışı olmayabilir.

Göziçi mercekleri göz için zararlıdır: Uygun yere uygun lens takılması hiçbir zaman zararlı değildir. Yapım malzemesi göz için inert dir.

Her ilaç her kişiye etki eder… : Her ilaç her kişiye aynı oranda etki etmez, kişisel farklılıklar her zaman söz konusudur. Dolayısı ile etkin ilaç kesinleşinceye kadar hekim ilaç değiştirmek zorunda kalabilir.

Uyku bozuklukları göz hastalığıdır… : HAYIR. Uyku beyinsel bir fonksiyondur ve gözler yalnızca olaya iştirak eder.

Gözyaşım kurudu, ağlayamıyorum… : Ağlamak psikolojik bir olaydır ve ağlama ile gelen gözyaşı da refleks sonucudur. Gözyaşı kuruluğu kavramı vardır, ancak bunun ağlama işlevi ile ilişkisi de yoktur.

Göz tansiyonunda sınır : Glokom yalnızca rakamsal değerin ifadesi ile tanımlanmamaktadır. Önemli olan bir husus da görme sinirinin durumudur. Rakamsal değeri normal olarak bilinen değerlerde olmasına rağmen glokom olan kişiler de vardır.

Göz seyirmesi goz kapaginin kendi kendine titresmesi durumudur ve bu durum “goz kirpma” dan farklidir.

Goz seyirmesinin en onemli  3 nedeni:

1. yorgunluk-uykusuzluk,

2. stres

3. kafeindi

Bilgisayar kullanimi ve parlak isiklar da uyarici olabilir.

Hastalarimizin uyku ve dinlenme saatlerine dikkat etmesi, stresli yasamdan uzak durmasi, bilgisayar kullanimini azaltmasi, evlerinde yumusak ve parlak olmayan aydinlatmalar kullanmasi ve kahveyi kesmesi onlara yardimci olabilir. Ayrica geceleri goz kapagina nemlendirici surup hafif hafif kapak cildini yuz kemigine dogru bastirarak masaj yapmalari da faydali olabilir.

Bunlara ragmen:

1. ciddi goz seyirmesi devam ederse ve gittikce siddetlenirse, 2. yuzun diger bolumlerinde kasilmalar da birlikte olursa, 3. o gozde sislik, kizariklik veya capaklanma varsa, 4. seyirme “goz kirpistirma” yani gozu tamamen kapatan bir sekil alirsa, 5. goz kapaginda dusukluk olursa, mutlaka goz doktoruna basvurmalari gerekir.

1. Görmede azalma ( hatta gelip geçici olsa dahi )

2. Göz önünde yüzen, uçuşan cisimler ( siyah kılcıklar, tüycükler, noktalar, benekler, lekeler )

3. Işık çakmaları

4. Bir perde ya da peçe arkasından bakıyormuş gibi görme hissi

5. Işıkların çevresinde renkli halkalar görme

6. Gözde ve göz çevresinde ağrı hissi

7. Göz çevresindeki deride ve gözde kızarıklık

8. Gözde ödem ve sulanma

9. Gözlerin birisinin veya ikisinin öne doğru çıkması, fırlaması

10. Göz kayması, şehlalık

11. Çift görme

12. Şeker hastalığı

13. Yüksek kol tansiyonu, damar sertliği hastalığı

14. Böbrek hastalığı

15. Ailede herhangi bir göz hastalığının olması

Batı ülkelerindeki normlara göre göz sağlığı açısından, hangi yaşta, hangi hekime , hangi sıklıkta muayene olmalıdır ?

Yeni doğanlar, okul öncesi yaş grubu, 19 yaş ve daha küçükler ;

Çocuk hastalıkları uzmanı veya aile hekimi uzmanının referansı ile göz hastalıkları

uzmanı ve / veya doğrudan göz hastalıkları uzmanı

20 – 39 yaş grubu ;

Glokom ( yüksek göz tansiyonu ) yönünden yüksek risk taşıyanlar için 3 – 5 yıllık aralıklarla göz hastalıkları uzmanına muayene

40 – 60 yaş grubu ;

2 – 4 yıllık aralıklarla göz hastalıkları uzmanına muayene

65 yaş ve daha üstü ;

1 – 2 yıllık aralıklarla göz hastalıkları uzmanına muayene

Gözün kırıcı ortamları kornea ve lens olup, kornea toplam kırıcılığın yaklaşık 2/3’ünü, lens ise 1/3’ünü oluşturur. Gözün optik yapısı fotoğraf makinasına benzetilebilir. Göze giren ışık miktarı gözbebeği ile kontrol edilir ve bu yapı fotoğraf makinasındaki objektif açıklığına denk gelir. Fotoğraf makinasındaki mercek sisteminin gözdeki karşılığı kornea ve lens, fotoğraf filminin karşılığı ise ağ tabakadır (retina).

Gözde kırma kusurunun bulunmama haline “emetropi” denir ve bu durumda uzaktaki bir nesneden göze paralel olarak gelen ışınlar retina (gözün ağ tabakası) üzerinde odaklanır. Kırma kusurunun olduğu hale ise “ametropi” denir. Kırma kusurları 3 başlık altında incelenir:

1. Miyopi: Farklı nedenlere bağlı olarak ışınların retinanın önünde odaklanması halidir. En sık nedeni gözün normalden uzun olmasıdır.

2. Hipermetropi: Hipermetrop gözde ışınlar retinanın gerisinde odaklanır. Gözün normalden kısa olması en önemli nedendir.

3. Astigmatizma: Korneanın (gözün ön kısmındaki saydam tabaka) veya lensin (göz içindeki mercek) kırıcılıklarının her açıda aynı olmamasına bağlı olarak noktasal bir ışık kaynağından gelen ışınların bir nokta halinde retinaya odaklanamamasıdır.

Miyopi gözlerin yakındaki cisimleri net olarak gördüğü ama uzaktaki cisimleri net olarak göremediği bir durumdur. Miyopi kelimesi Latince “kapalı göz” kelimesinden gelir çünkü miyop kişiler uzağı daha iyi görmek için gözlerini kısarlar.

Miyopi sıklıkla kalıtımsaldır ve 8-12 yaşlarında çocuklarda ortaya çıkar. Gençlik yıllarında vücut büyüdükçe miyopi de artar ve erişkin yaşta belli bir seviyede kalır. Miyopiyi etkileyen en önemli faktör kalıtım yani ailede miyop bulunmasıdır.Aşırı okuma, gözleri az ışıkta kullanma ya da beslenme yetersizliği miyopiye sebep olabilir

Miyopinin sebebi genellikle gözün oval oluşudur ve göz merceğinin uzaktaki cisimlerden gelen ışınları retina üzerinde odaklaştırmaya yetecek derecede şeklini değiştirmesi imkansızdır. Nadiren miyopinin sebebi korneanın şeklinde bir değişiklik ya da göz merceğinin şeklinde bir değişikliktir.

Hemen hemen bütün miyoplarda vücudun büyümesiyle artan basit miyopi vardır. Miyopi artsa bile bu normal büyümenin sonucudur.Ergenlik çağında çocuğun vücudu büyüdükçe gözün uzunluğu da değişir ve 6 ayda bir yeni gözlük gerekebilir.Bu tıpkı büyüyen ayaklara uygun büyük ayakkabı almaya benzer.Miyopi bir kaç yıl hızla ilerler,daha sonra çok az değişir.Yirmi yaşlarında meydana gelen erişkin tipi miyopi de vardır ama genellikle 20-40yaş arasında çok az değişiklik olur.

Göz küresi genellikle normalden daha kısadır ( miyopinin tersi, miyopide göz uzundur.) Bu kısalık göz merceğinin yakındaki cisimlerden gelen ışınları retina üzerinde odaklaştırmasını güçleştirir.Nadiren korneanın düzlüğü ya da göz merceğinin incelmesi de hipermetropiye neden olabilir.

Normalde bütün çocuklar orta derecede hipermetropturlar. Gençlik yıllarında bu giderek azalır.Bebeğin küçük ve hipermetrop olan gözü büyüyüp uzadıkça hipermetropi azalır. Hipermetrop olan küçük çocuklar genellikle hem uzağı hem yakını iyi görürler. Çünkü göz merceğinin odaklama yeteneği gözün kısalığını karşılamaya yetecek kadar kuvvetlidir. Hipermetropi çocuklarda şaşılıkla birlikte olabilir, çünkü göz kasları yakını görmek için kuvvetle kasılmak zorundadır. Çocuklarda başağrısı ve okumaya karşı ilgisizlik gibi görme dışı belirtiler  hipermetropi için uyarıcı işaretlerdir. Miyopi gibi hipermetropi de kalıtımsaldır.

Astigmatizmanın nedeni genellikle korneanın düzensizliği ya da çarpıklığıdır. Normal görme için kornea düzgün ve her yönde eşit eğimde olmalıdır. Astigmatizmada korneanın eğimi bir yönde daha fazladır. Başka bir deyimle kornea basketbol topundan çok amerikan futbol topuna benzer.Astigmatizmada görüntü yüzeyi dalgalı aynada ya da sirklerdeki çok uzun,çok şişman ya da zayıf gösteren aynalardaki görüntüye benzer. Astigmatizma  kalıtımsaldır. Doğumda olabilir ve genellikle hayat boyu değişmeden kalır. Düşük derecede astigmatizma çok sık görülür ve genellikle düzeltilmesi gerekmez.

Öncelikle gözlüğün köprü kısmı burnu sıkmamalı, burun yastıkları ayarlanarak gözlüğün yanaklara dokunmasına engel olunmalıdır. Saplar kulağa uygun bir şekilde oturmalı, uzun veya kısa olmamalıdır. Camların yerleştirildiği göz halkaları yüz yapısına göre seçilmelidir.

Gözü sağlam olanlar için “Dinlendirici Gözlük” var mıdır?

Hayır. Gözlük bir kırılma kusuru olanlar için yardımcı bir araçtır. Bu açıdan sağlıklı olan, yani kırılma kusuru bulunmayanları dinlendiren bir gözlük yoktur. Nasıl koltuk değneği yalnızca ayak veya bacaklarında sorunu olan biri için yardımcı iken, sağlıklı biri için hiç bir yardımı yoksa, gözü sağlıklı biri için de numaralı gözlük yardımcı bir araç sayılmaz, yarar sağlamaz.

Televizyonu yakından seyretmek gözü bozar mı?

Televizyonu yakından izlemek, bir kırılma kusuruna neden olmaz, diğer bir ifadeyle “gözü bozmaz”. Ancak bazen çocuklar göz sağlığı yerinde olduğu halde, ortamdaki ses ve görüntü kalabalığından kurtulmak için, bazen de uzaktan net göremedikleri için televizyona yaklaşmak eğilimi taşırlar. Bu nedenle  televizyonu yakından seyretmek sebep değil, sonuçtur.

Bilgisayar ekranları gözü bozar mı?

Ekrana bakma sendromu (Computer vision syndrome), modern dünyanın yarattığı yeni bir durum olup, gerçekte bir kırılma kusuruna neden olmaz, yani halk arasındaki ifadeyle, “gözü bozmaz”. Ancak, genellikle 60-80 cm’den ve saatlerce çalışılıyor olması, gizli hipermetropi ya da erken-başlangıç presbiyopi (yaşlılık hipermetropisi) bulunan kişilerde bu gizli ve belli belirsiz kırılma kusurlarının kendini hissettirmesine neden olur. Bunun dışında, bilgisayar ekranlarının sürekli titreşen yapıda olmaları, yani aslında saniyede 40 ila 80 kez yanıp-sönüyor olmaları, görme güçlüğüne, bu da dikkatle izlemekte olan kişilerde yorgunluğa neden olur. Dikkatli bakış sırasında göz kırpma sayımızın dakikada 5-6 defaya azalması (normalde bu sayı, çok keskin görmeye ihtiyaç duymadığımız işlerde dakikada 12-16 defadır), kırpma yoluyla gözümüzün kurumasını önleyen mekanizmayı yavaşlatırken, büro gibi klimalı ortamlarda göz yaşı buharlaşma hızının artması ve ortam neminin azalması da göz yüzeyinin kurumasını artırıcı diğer faktörler olmaktadır. Bu nedenle bilgisayar kullanıcılarının göz yorgunluğu ve yakınmalarını önlemek amacıyla aşağıdaki önerileri dikkate almaları yerinde olacaktır:

Bilgisayar ekranının üst seviyesi, göz seviyenizi aşmamalıdır. Böylelikle gözünüz çalışma sırasında hafifçe aşağı bakar pozisyonda olacak, bu durum kapak aralığınızın bir miktar dar kalması yoluyla, göz yaşınızın buharlaşabileceği göz yüzeyini azaltacaktır.

Ekrana 60-80 cm mesafeden bakan bir kişi için ekran boyu ile ekran çözünürlüğü dengesi de önemlidir. 14 inç ekran boyutu için 640×480; 15 inç ekran boyutu için 600×800; 17 inç ekran çözünürlüğü için 1024×768 ideal seçimdir. Bu durum kıyasla büyük harf ve imge görüntüleri nedeniyle görüşü kolaylaştıracaktır.

Dikkatli çalışma ve keskin görüş çabası, göz kırpma sayısını istemsiz olarak düşürecektir. Bu nedenle 45 dakika ekran karşısında geçirildiğinde, 15 dakika süreyle, daha az görsel dikkat gerektiren bir işlev yapılacak şekilde ara verilmelidir.

Eğer bu önlemler sizi rahatlatmıyorsa, gizli hipermetropi, erken-başlangıç dönem yaşlılık hipermetropisi olup olmadığı yönünden bir göz hekimine başvurmanız, bu arada göz yaşı fonksiyonlarınızı da ölçtürmelisiniz.

Şaşılık ya da gözkayması gözlerin görme akslarının paralelliğini kaybederek farklı yönlere bakmasıdır. Sık görülür, yaklaşık çocukların %4’ünü etkiler ancak erişkinlerde de gelişebilir. Şaşılık varlığında bir göz ile düz ve istenen yere bakılırken diğer göz içe, dışa, yukarı veya aşağı doğru kayabilir. Gözler değişerek kayabileceği gibi devamlı olarak aynı gözde kayabilir. Her iki gözle istenen noktaya bakılırken beynin görme merkezinde bu iki görüntü birleştirilerek tek olarak ve üç boyutlu olarak algılanır. Gözde kayma olduğunda ise beyinde iki farklı görüntü ortaya çıkacağından, beyin kayan gözden gelen görüntüyü baskılayacaktır bu da derinlik hissinde ve her iki gözle sağlanan görüşte azalmaya sebep olacaktır. Erişkinlerde ise kayan gözden gelen görüntünün baskılanması artık yapılamadığından çift görme şikayeti ortaya çıkar.

Hayatın ilk birkaç ayında görme gelişiminin hızlı bir şekilde devam ettiği dönemde gözlerin arayıcı hareketleri, kısa süreli yani birkaç dakikalık içe veya dışa olan kaymalar normal kabul edilmesine karşın etraftaki objelere odaklanmanın yapılabildiği 4. aydan itibaren olan kaymalar mutlaka uzman bir göz hekimine danışılmalıdır. Ayrıca katarakt, göz tümörleri veya nörolojik hastalıklarda şaşılık ile kendini gösterebileceğinden mutlaka uzman bir göz hekimine danışılmalıdır.

Şaşılığın tam olarak nedeni bilinmemektedir. Fonksiyonel, nörolojik veya kaslardaki yapısal bozukluklar ve dengesizlik kaymaya neden olur. Gözü hareket ettiren kaslardaki dengesizlikler, bu kasları kontrol eden beyin merkezlerinin etkilendiği serebral palzi, Down sendromu, hidrosefali gibi hastalıklar ya da gözü etkileyen katarakt, glokom veya travma gibi durumlar gözlerin paralelliğini bozarak kaymaya neden olabilir. Kaymanın ilk belirtisi gözlerin aynı noktaya odaklanmamasıdır ancak güneşte bir gözünü kapama, kafasını eğerek veya döndürerek bakma gibi bulgularda kaymanın sonucu olabilir. Erişkin dönemde ortaya çıkan kaymalarda ise en önemli şikayet çift görmedir. Bebeklik dönemi veya okul öncesi dönemde her çocuk muhtemel göz problemleri (şaşılık, göz tembelliği, kırma kusurları veya katarakt, göz içi tümörler gibi) için muayene olmalıdır. Halk arasında yanlış inanış olarak bebeklikte olan kaymanın büyümekle zamanla düzeleceği düşünülmektedir, ancak bu hatalıdır şaşılık hiçbir zaman büyümekle kendiliğinden düzelmez. Ancak çocuklarda burun kökünün geniş olduğu ve kayma olmadığı halde kayma varmış gibi görünüme yol açan yalancı şaşılık dediğimiz durumlarda zamanla burun kemiğinin gelişmesi ile kayma görünümü düzelmektedir bu da yanlış olarak kaymanın düzeldiğini düşündürmektedir. Böyle durumlarda ayırıcı tanı ve doğru teşhis için mutlaka göz doktoru görmelidir. Ayrıca ailede şaşılık veya göz tembelliği olan kişiler varsa çocuk mutlaka 1-2 yaşında göz doktoruna gösterilmelidir. Bunun dışında her çocukta 3 yaşına dek göz muayenesi yapılmalıdır.

Tedavide amacımız görme gelişimini olumsuz etkilenmeden her iki gözün birarada kullanılarak gelişiminin sağlanmasıdır. Detaylı bir göz muayenesinin ardında kaymanın sebebine göre tedavi planlanır. Tedavi için eşlik eden kırma kusuru varsa gözlük verilmesi ile kayma düzeltilebilir. Cerrahi ile gözlerin paralelliğinin sağlanması iki gözün birarada kullanılmasını ve derinlik hissi kazanılmasını sağlayacaktır. Cerrahi girişim lazerle yapılmaz, gözün etrafındaki kasların yerleri değiştirilerek gözün pozisyonu ayarlanır.

– Şaşılık tedavisi ne kadar erken dönemde yapılırsa başarısı o denli yüksek olur. Ancak erişkin dönemde olan şaşılıklarda ya da daha önce tedavi yapılmamış erişkinlerde de cerrahi tedavi ile özellikle çevre görüşte artış sağlanabilir.

– Cerrahi tedavi gözlük veya kapamanın alternatifi değildir cerrahi sonrası da gözlük ve kapama tedavisi devam edebilir.

Şaşılık için risk faktörler var mıdır?

Şaşılık toplumda % 2-4 oranında görülmektedir ancak bazı çocuklarda şaşılık gelişme riski daha yüksektir:

Ailede şaşılık öyküsünün bulunması, ne kadar çok kuşakta şaşılık varsa olasılık artar.

Erken doğum, zor doğum veya düşük doğum ağırlığı olması

Yüksek hipermetropi

Hidrosefali (Beyinde su toplanması)

Serebral palsili çocuklar

Çocuklarda göz muayenesi ne zaman yapılmalıdır?

Çocuklarda göz muayenesi yeni doğan döneminden başlayarak yapılmalıdır. İlk muayene yeni doğan odasında deneyimli bir hemşire veya çocuk doktoru tarafından yapılır. Bu muayenede en önemli bulgu göz bebeğinden yansıyan ve ağ tabakaya ait olan kırmızı yansımanın her iki gözde eşit parlaklıkta ve sağlıklı olmasıdır.  Daha sonra 6. ve 18. aylarda çocuk doktoru veya aile hekimi tarafından genel göz sağlığı muayenesi yapılmalıdır, şüphe edilen bir bulgu varsa göz doktoruna yönlendirilir.  Bu dönem içinde ebeveynler göz kayması, kapak düşüklüğü, sık göz kırpma, gözlerini ovuşturma gibi normal dışı bir bulgu gördüklerinde göz doktoruna başvurmalıdırlar.  Aile de bilinen bir göz hastalığı varsa bunun erken dönemde izleme alınması gerekir.  Gözler tamamen normal görünümde olsa bile her çocukta 3 yaşında mutlaka ilk göz muayenesi yapılmalıdır. Genellikle tek gözde ortaya çıkan göz tembellikleri muayene edilmedikçe bulgu vermezler ve saptanamazlar.  Daha sonra 5 yaşında ve okula başlarken muayeneler tekrarlanır.

PLUS OPTİX İLE RAHAT MUAYENE

Okul öncesi dönemdeki çocukların göz ve görme muayeneleri çok kolay yapılamaz.

Göz muayenesinde kullanılan cihazların yetişkinlere göre tasarlanması pek çok çocuğun korku ve kaygı yaşamasına neden olabilir.Bu da muayeneyi hem çocuk hemde hekim açısından zorlaştırır.

Göz doktoru Op.Dr.Meltem Karabacak Koçak’ın muayenehanesindeki plus optix ile bu sorunlar ortadan kalkıyor, çocuklar kolayca muayene olabiliyor.

Özellikle 0-5 yaş arası çocuklarda hiç zorlanmadan , üstelik eğlenerek ölçüm yapılabiliyor. Plusoptix 6 aylıktan itibaren bebeklere bile uygulanabilen bir tür ölçüm cihazıdır.

Bir metre uzaktan ve hiç dokunmadan fotoğraf çeker gibi ,çocuğun bakışını görüntü ve seslerle bir noktaya odaklayarak ölçüm alabilir.

Ayrıca çocuğun gözüne  DAMLA DAMLATILMASINA GEREK  KALMIYOR. Ölçüm değerleri, çocukta göz bozukluğu,tembellik ve kayma sorunu olup olmadığı konusunda bilgi veriyor.Eğer çocukta herhangi bir kırma kusuru saptanırsa ,ek tekniklerle muayeneye devam ediliyor.

Bebek ve konuşamayan çocuklarda kırma kusuru veya gözlük için ölçüm yapılabilir mi ?

Yeni doğan döneminden başlayarak her yaşta göz muayenesi yapılabilir ve görme düzeyleri ölçülebilir.  Bunun için değişik testler ve yöntemler kullanılmaktadır.  Bunlardan bir tanesi kameralarla göz bebeğinden yansıyan ışınların değerlendirilmesi ile göz numaralarının saptanmasıdır.  Harfleri ve sayıları okuyamayan çocuklarda resimler ve değişik semboller kullanılarak görme düzeyleri ölçülür.

Kornea nakli ne demektir ? ( Keratoplasti )

Kornea nakli, şeffaflığını yitirmiş ya da şekli bozulmuş kornea dokusunun çıkarılarak yerine ölüden alınan sağlıklı kornea dokusunun yerleştirilmesi ameliyatıdır. Göz nakli halk arasında yerleşmiş yanlış bir ifade olarak kornea nakli yerine kullanılmaktadır. Bugünkü tıbbın imkanları içinde gözde nakli yapılan kornea tabakasıdır. Göz küresinin nakli söz konusu değildir.

Kornea nakli neden yapılır?

Normalde şeffaf ve damarsız olan kornea dokusu, değişik sebeplerle, yara dokusunun oluşmasıyla ya da ödem (şişme) nedeniyle bulanıklaşabilir. Korneanın bulanıklaşması, gelen ışığın düzgün kırılamamasına ve görmenin azalmasına neden olur. Bazı durumlarda bulanık kornea ile beraber şiddetli ağrı da olabilir. Kornea nakli görmeyi düzeltmek, ağrıyı azaltmak ya da göz bütünlüğünü korumak için yapılabilir.

Hangi durumlarda kornea nakli gerekebilir?

Göz cerrahisi sonrası korneanın şeffaf kalmasını sağlayan hücreler hasar görürse ve kornea bulanıklaşırsa

Korneanın kubbe şekli bozulursa, örneğin konikleşirse (keratokonus)

Kalıtsal geçiş gösteren bazı kornea hastalıklarında

Enfeksiyon nedeni ile korneada yara dokusu ve yeni damarlanma olursa (örneğin, Herpes -uçuk virüsü- keratiti sonrası)

Kazalar nedeniyle kornea bulanıklaşırsa veya bütünlüğü ağır derecede bozulursa

Kornea nakli sonrası vücut dokuyu reddederse

Nakil yapılacak kornea dokusu nasıl ve nereden temin edilir? Göz bankası nedir?

Ülkemizde Ankara ve İstanbul’da çalışan göz bankaları vardır. Ayrıca pek çok hastane, bir bankaya bağlı olmadan, kendi bünyesinde kornea temin edebilmektedir. Göz bankaları kornea dokusunu ölüden almak, uygun besleyici ortamlarda saklamak, alınan dokunun nakile uygun olup olmadığını belirlemek ve doku nakli yapılacak merkezlere ulaştırmak ile yükümlüdür.

Kornea, çeşitli nedenlerle ölen ancak korneası sağlıklı yapıda olan kişilerden alınır. Korneaların kullanılabilmesi için kişinin ölüm nedeninin bilinmesi gerekir. Nakil yapılacak kişiye herhangi bir hastalık geçmemesi için vericinin kanında AIDS, bulaşıcı hepatit ve frengi gibi hastalıklara yol açan mikroorganizmaların varlığı araştırılır. Kornea damarsız bir doku olduğu için kan grubu uyumu gerekli değildir.

İdeal olarak ölümden sonraki ilk 12 saat içinde kornea alınır. Gelişen teknoloji ve uygun doku saklama yöntemleri ile ölüden yalnız kornea dokusu (gözün önündeki şeffaf tabaka, yaklaşık 15 mm çapında, 0.6 mm kalınlığında) alınır ve gözün tümünün alınması gerekmez. Bu nedenle kornea alımı, ölen kişide görünen bir değişikliğine yol açmaz.

Ölüden alınan ve özel besleyici solüsyonlarda saklanan korneaların hücre özellikleri ve nakil için yeterli olup olmadıkları göz bankalarındaki özel mikroskoplarla incelendikten sonra belirlenir. Uygun olanlar, ideal olarak 7 gün içinde bekleyen hastalara nakledilir.

Korneası bulanıklaşan herkes kornea naklinden fayda görür mü?

Kornea naklinden fayda görebilmek için gözün kornea dışındaki yapılarının normal olması gerekir. Gözün görüntüyü algılayan ve beyine gönderen retina tabakasında bir hasar varsa kişi yapılan nakilden fayda görmez. Hastanın en azından ışığı seçer düzeyde bir görmesinin olması, retina dokusunun ve diğer göz içi yapılarının sağlıklı olması gerekir. Hastanın bu ameliyattan yarar görüp göremeyeceği göz doktorunun yapacağı ayrıntılı muayene, göz ultrasonografisi ve gerekirse retinanın durumu hakkında bilgi veren bazı (elektrofizyolojik) testlerle tespit edilir.

Kornea nakli ameliyatı nasıl yapılır?

Kornea nakli ameliyatı çoğunlukla lokal anestezi altında yapılır. Hasta uyutulmaz, yalnız gözü ve çevresi uyuşturulur. Çocuklarda, lokal anestezi ile duramayacak hastalarda veya cerrah tercihi ile genel anestezi altında yapılabilir.

Mikroskop altında, yuvarlak özel bir bıçak ile, hastanın bulanık korneasının merkezinden 7,5-8 mm çapında bir pencere çıkarılır ve ölüden alınan şeffaf kornea dokusu uygun boyutta kesilerek bu bölgeye dikilir. Eğer hastanın kataraktı varsa, kornea nakli sırasında kataraktı da alınabilir.

Kornea nakli, şeffaflığını yitirmiş ya da şekli bozulmuş kornea dokusunun çıkarılarak yerine ölüden alınan sağlıklı kornea dokusunun yerleştirilmesi ameliyatıdır. Göz nakli halk arasında yerleşmiş yanlış bir ifade olarak kornea nakli yerine kullanılmaktadır. Bugünkü tıbbın imkanları içinde gözde nakli yapılan kornea tabakasıdır. Göz küresinin nakli söz konusu değildir.

Kornea nakli neden yapılır?

Normalde şeffaf ve damarsız olan kornea dokusu, değişik sebeplerle, yara dokusunun oluşmasıyla ya da ödem (şişme) nedeniyle bulanıklaşabilir. Korneanın bulanıklaşması, gelen ışığın düzgün kırılamamasına ve görmenin azalmasına neden olur. Bazı durumlarda bulanık kornea ile beraber şiddetli ağrı da olabilir. Kornea nakli görmeyi düzeltmek, ağrıyı azaltmak ya da göz bütünlüğünü korumak için yapılabilir.

Hangi durumlarda kornea nakli gerekebilir?

– Göz cerrahisi sonrası korneanın şeffaf kalmasını sağlayan hücreler hasar görürse ve kornea bulanıklaşırsa

– Korneanın kubbe şekli bozulursa, örneğin konikleşirse (keratokonus)

– Kalıtsal geçiş gösteren bazı kornea hastalıklarında

– Enfeksiyon nedeni ile korneada yara dokusu ve lekelenme (örneğin, Herpes -uçuk virüsü- keratiti sonrası)

– Kazalar nedeniyle kornea bulanıklaşırsa veya bütünlüğü ağır derecede bozulursa

– Kornea nakli sonrası vücut dokuyu reddederse

Nakil yapılacak kornea dokusu nasıl ve nereden temin edilir? Göz bankası nedir?

Ülkemizde bazı hastane bünyelerinde, Sağlık Bakanlığı denetiminde çalışan göz bankaları vardır. Bu bankaların; özel yetişmiş elemanları vasıtasıyla ölüden kornea dokusunu alma, vericinin bulaşıcı bir hastalığı olup olmadığını inceleme, alınan korneanın kalitesini inceleme, saklama ve doku nakil merkezlerine ulaştırma yetki ve yükümlülükleri vardır. Göz bankalarında görevli olmayan hekim, hemşire ya da diğer sağlık çalışanlarının ölüden kornea alma yetkileri yoktur. Ancak göz bankalarından temin edilen kornealar, o konuda deneyimli göz cerrahları tarafından uygun koşullu kornea nakil merkezi olarak tanımlanan cerrahi kliniklerde hastalara ameliyatla nakledilebilir.

Kornea, çeşitli nedenlerle ölen ancak korneası sağlıklı yapıda olan kişilerden alınır. Korneaların kullanılabilmesi için kişinin ölüm nedeninin bilinmesi gerekir. Nakil yapılacak kişiye herhangi bir hastalık geçmemesi için vericinin kanında AIDS, bulaşıcı hepatit ve frengi gibi hastalıklara yol açan mikroorganizmaların varlığı araştırılır. Kornea damarsız bir doku olduğu için başarılı bir nakil için doku ve kan grupları uyumu gerekli değildir.

İdeal olarak ölümden sonraki ilk 12 saat içinde kornea alınır. Gelişen teknoloji ve uygun doku saklama yöntemleri ile ölüden yalnız kornea dokusu (gözün önündeki şeffaf tabaka, yaklaşık 15 mm çapında, 0.6 mm kalınlığında) alınır ve gözün tümünün alınması gerekmez. Bu nedenle kornea alımı, ölen kişide görünen bir değişikliğine yol açmaz.

Ölüden alınan ve özel besleyici solüsyonlarda saklanan korneaların hücre özellikleri ve nakil için yeterli olup olmadıkları göz bankalarındaki özel mikroskoplarla incelendikten sonra belirlenir. Uygun olanlar, ideal olarak 7 gün içinde bekleyen hastalara nakledilir.

Korneası bulanıklaşan herkes kornea naklinden fayda görür mü?

Kornea naklinden fayda görebilmek için gözün kornea dışındaki yapılarının normal olması gerekir. Gözün görüntüyü algılayan ve beyine gönderen retina tabakasında bir hasar varsa kişi yapılan nakilden fayda görmez. Hastanın en azından ışığı seçer düzeyde bir görmesinin olması, retina dokusunun ve diğer göz içi yapılarının sağlıklı olması gerekir. Hastanın bu ameliyattan yarar görüp göremeyeceği göz doktorunun yapacağı ayrıntılı muayene, göz ultrasonografisi ve gerekirse retinanın durumu hakkında bilgi veren bazı (elektrofizyolojik) testlerle tespit edilir.

Kornea nakli ameliyatı nasıl yapılır?

Kornea nakli ameliyatı genel ya da lokal anestezi altında yapılır. Lokal anestezide hasta uyutulmaz, yalnız gözü ve çevresi uyuşturulur. Çocuklarda, lokal anestezi ile duramayacak hastalarda veya cerrah tercihi ile genel anestezi altında yapılabilir.

Mikroskop altında, yuvarlak özel bir bıçak ile, hastanın bulanık korneasının merkezinden 7,5-8 mm çapında bir pencere çıkarılır ve ölüden alınan şeffaf kornea dokusu uygun boyutta kesilerek bu bölgeye dikilir. Eğer hastanın kataraktı varsa, kornea nakli sırasında kataraktı da alınabilir. Göz tansiyonu yüksek olan hastaların tercihen kornea naklinden önce cerrahi ya da ilaç yöntemleriyle tansiyonlarının kontrol altına alınmış olmaları uygun olur.

Kornea nakli ameliyatının riskleri var mıdır?

Hiç bir cerrahi girişim risksiz değildir. Olabilecek komplikasyonlar (istenmeyen sonuçlar) arasında enfeksiyon, kanama, retina tabakasının yerinden ayrılması (retina dekolmanı), göz içi basıncının artması (glokom), göz merceğinin şeffaflığını yitirmesi (katarakt oluşumu) sayılabilir. Bazı durumlarda hastanın gözü yeni nakledilen dokuyu reddedebilir ve kornea bulanıklaşabilir.

Ayrıca ameliyat dışında, lokal veya genel anesteziye bağlı komplikasyonlar gelişebilir. Bu tür komplikasyonlar, ameliyat öncesi hastanın genel durumunun iyi değerlendirilmesi ve eğer varsa, kalp hastalığı, şeker hastalığı, akciğer ya da böbrek hastalığı gibi hastalıklarının öncelikle tedavi edilmesi ile en aza indirilir.

Doku reddi ne demektir?

Doku reddi, vücudun bağışıklık sisteminin, bir yabancıdan nakledilen dokuyu tanıması ve ondan kurtulmaya çalışma çabasıdır. Bu çaba, yeni kornea dokusunda bulanıklaşma ve damarlanma ile kendini gösterir, nakledilen doku yok olmaz.

Kornea dokusu damarsız olduğu için, diğer bütün organ ve doku nakillerine göre çok avantajlıdır, ve doku reddi az oranda olur. Doku reddi, daha çok, nakil yapılan kişinin korneasında, daha önceden yoğun damarlanma varsa ortaya çıkar. Ayrıca dikişlerin gevşemesi veya kopması, gözde iltihabi durumlar, göz tansiyonu, iris dokusunun korneaya yapışıklıkları doku reddi ihtimalini artırırlar.

Doku reddi tedavi edilebilir mi?

Doku reddi çoğu hastada (%90) steroidli damlalarla tedavi edilerek ortadan kaldırılır. Steroidli damlalar, alıcının bağışıklık sistemini baskılar, ve yeni dokuyu reddedmesini önler. Damlalar yeterli kalmazsa, damardan yüksek doz steroidli ilaçlar vermek gerekebilir.

Nakil yapılan bir hastada doku reddi nasıl anlaşılır?

Nakil yapılan bir hastada, gözde kızarıklık, ışığa hassasiyet, görmede azalma ve ağrı olursa, doku reddi olabileceği düşünülmeli ve hemen göz doktoruna başvurulmalıdır. Erken dönemde başvurmak doku reddinin tedavi edilebilmesi için en önemli kriterdir.

Doku reddi tedaviye yanıt vermezse ne olur?

Kornea doku reddi ile yeniden bulanıklaşırsa, tekrardan aynı göze nakil yapılabilir.

Kornea naklinden sonra gözün rengi değişir mi?

Hayır değişmez. Gözün rengini veren iris dokusu korneanın arkasında yer alır ve cerrahiden etkilenmez.

Gözleri bağışlamak için ne yapmak gerekir?

Gözlerinizi bağışlamak için öncelikle bu düşüncenizi en yakınlarınızla paylaşınız. Ehliyetinizin arkasında bulunan göz bağışı ile ilgili haneyi işaretlemeyi unutmayınız. Ölümden sonraki süreçte yakınlarınız bu isteğinizi yerine getirmekten mutluluk duyacaklardır.

Ayrıca, organ ve doku nakli yapılan üniversite ve devlet hastanelerinden temin edebileceğiniz organ ve doku bağışı kartların

Ambliyopi – Göz tembelliği nedir ?

Çocukluk döneminde, kayma olmadan her iki gözden net görüntü algılandığında normal görme gelişimi sağlanmış olur. Kayma gibi gelişmenin olumsuz olarak etkilendiği koşullarda ise göz tembelliği veya görmede azalma gelişir. Şaşılığı olan çocukların yarısında göz tembelliği gelişir. Erken teşhis edildiğinde yani hayatın ilk 8-9 yıllık döneminde tedavisi mümkündür, iyi gören gözün kapatılması ile görme seviyesi arttırılabilir. Ancak görme için gelişme döneminin tamamlandığı 9 yaş sonrası tedavi başarısı oldukça düşüktür, yani ne kadar erken teşhis edilirse tedavi başarısı o denli yüksek olacaktır. Göz tembelliği ilerleyici bir hastalık değildir, yani görme tamamen kaybedilmez.

Ambliyopide sıklıkla tek göz etkilenir, yaklaşık olarak her 100 kişiden 4’ünde göz tembelliği vardır. Göz tembelliğinin teşhisi ve erken tedavisi için her çocuk 3 yaşına dek göz muayenesi olmalıdır. Halk arasında yaygın olarak kabul edilen yenidoğan bebeğin göremediği yolundaki görüşün aksine yenidoğan döneminde bebekler görebilir ancak erişkinlerin görme seviyesinde değildir ve ancak 1.5-2 yaşında erişkin seviyesine ulaşır. Gözlerin kullanılması ile gelişim sağlanır bu nedenle çocukluk döneminde görme sistemi esnektir ve gözlerin kullanılmasına göre şekillenir. Fakat şaşılık, iki gözde farklı derecelerde olan gözlük ihtiyacı yada bir gözdeki görüntünün oluşmasını engelleyen katarakt, göz kapağı düşüklüğü gibi bir engel varlığında tembellik gelişir. Yani görme potansiyeli olmasına karşın görme sistemi normal gelişimini sağlayamaz. Özellikle şaşılığın olmadığı ve çoğunlukla farklı ve yüksek gözlük ihtiyacının olduğu olgularda ailenin farketmesi gecikebileceğinden ambliyopi tanısı gecikebilir. Bebeklik döneminde yani çocuğun konuşamadığı dönemde de gözlük ihtiyacı ve şaşılık tesbit edilebilir. Ayrıca göz tembelliği dışında görme azalmasına neden olabilecek katarakt, iltihaplanma, tümör veya diğer göz hastalıkları da saptanabilir.

Göz tembelliğinin tedavisi için eşlik eden şaşılık, gözlük ihtiyacı veya katarakt gibi hastalıklar tedavi edildikten sonra az gören gözün kullanılmasını zorlamak için iyi gören göze kapama yapılır. Eğer çocuk kapama yapmaya çok direnç gösteriyorsa göz damlaları veya özel çalışma sistemleri kullanılabilir,ancak en etkili tedavi yöntemi kapamadır. Göz tembelliği tedavi edilmediği takdirde ilerleme göstermez ancak gelişme dönemi sonrası tedavisi mümkün değildir ve her iki gözün birarada kullanılması ve derinlik hissi algılamasında zorluğa neden olur, polislik, pilotluk gibi meslek seçiminde engel teşkil eder.

Her iki gözde eşit ve iyi görme hayatın erken gelişme döneminde gözlerin normal kullanılabilmesi ile sağlanır. Hayatın ilk 9 yılında bu normal gelişim sağlanamazsa tembellik gelişir.

Göz tembelliği nadiren şikayete neden olur bu nedenle ilk 3 yılda yapılacak göz kontrolu teşhis ve tedavi için büyük önem taşımaktadır. İlk muayene icin ideal zaman 1 yaş civaridir.

Göz tembelliğine neden olan en önemli hastalıklar şaşılık, kırma kusuru ve katarakt gibi hastalıklardır.

Erken teşhis, kontrol takipleri ve ailenin de durumun önemini kavrayarak yapacakları kapama tedavisi tedavinin temelini oluşturur.

Yakından okumak ya da televizyon seyretmek gözleri bozar mı? Bu doğru değildir, çocukların kol mesafeleri daha kısa olduğundan ve yakına uyum kapasiteleri de yüksek olduğundan okumak için yakında tutarlar. Televizyon içinde TVden gelen düşük miktardaki radyasyonun dışında gözleri bozacak olumsuz etki yoktur. Ancak yakından TV seyretmek eşlik eden kırma kusuruna bağlı olabileceğinden bir göz hekimi tarafından görülmelidir.

Benzer şekilde düşük aydınlatmanında gözleri bozacağı yönünde yanlış inanış mevcut ancak bu da doğru değildir. Değişen mesafelere görmenin ayarlanabilmesi gibi değişen ışık koşullarınada gözümüz uyum gösterebilir. Hatta albinizm, lens veya kornea opasiteleri gibi durumlarda düşük aydınlatma daha rahat okumayı sağlayabilir.

Gözlük takmak gözleri zayıflatarak gözlük ihtiyacını arttırmaz veya numaranın artmasına neden olmaz. Tam terside geçerlidir ve gözlük takmak gözlük numarasını azaltmaz.

Havuç gibi bazı gıdaların fazla tüketilmesi görme keskinliğini arttırmaz veya gözlük ihtiyacını ortadan kaldırmaz.

Gözümüzün saat camı olarak nitelendirilen en dıştaki saydam tabakasının öne doğru bombeleşmesi ile karakterize genetik olduğu düşünülen bir hastalıktır. Uzun süreli olarak aşırı derecede gözün ovulmasının ve kaşınmasının hastalığın çıkışında ve ilerlemesinde bir risk faktörü olduğu ileri sürülmektedir. Tedavisi gözlük, kontakt lens veya ileri evrelerde göz nakli ile mümkündür.

Kuru göz, gözyaşının yetersizliği durumudur. Göz çevresindeki gözyaşı bezleri tarafından salgılanan, ve göz kapaklarının kırpılması ile göz yüzeyine yayılan gözyaşı, yine gözkırpma ile gözkapaklarındaki küçük kanalcıklar (punktumlar) ve daha sonra nasolakrimal kanal yardımıyla burun içine yönlenerek gözü terkeder.

Gözyaşı tabakası, hemen göz üzerine yayılan bir mukus tabaka, ortada sulu (aköz) tabaka, ve en dışta yağlı (lipid) tabakalardan oluşur. Bu üç tabakadan herhangi birinin eksikliği veya bozukluğu, kuru göz şikayet ve bulgularının ortaya çıkmasına neden olur.

Kuru Göz hastalarının şikayetleri nelerdir?

Kuru göz hastaları gözlerde kuruluk hissi, yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, rüzgar veya sigara dumanından rahatsızlık, göz çevresinde mukus iplikçiklerin oluşması, ve/veya kontakt lens kullanmakta zorluk şikayetleri ile doktora başvururlar. Bu hastalar, zaman zaman kuruluğa bağlı irritasyon ile paradoksik sulanmadan da şikayet edebilir.

Kuru Göz nedenleri nelerdir?

Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda, ilerleyen yaşla birlikte azalır. Ancak, kuru göz, özellikle menapoz sonrası kadınlarda sık görülür. Bunun dışında, idrar söktürücü, tansiyon düşürücü, anti-allerjik, anti-depresan ilaçlar, uyku ilaçları ve alkol göz kuruluğuna neden olabilir.

Ciddi kuru göz, ağız kuruluğu ile birlikte giden Sjögren Sendromu ile birlikte olabilir. Bu durumda, hastalarda, sıklıkla eklem romatizması olmak üzere, tüm vücut sistemlerini tutan bir immün disfonksiyon veya bağ dokusu hastalığı mevcuttur. Sjögren sendromu, genellikle 50 yaş civarında kadınlarda görülür.

Yukarıdakilerin dışında kimyasal yanıklar, cerrahiler ve burada detaylandırılmayacak başka birtakım hastalıklarda da kuru göz görülebilir.

Kuru Göz tanısı nasıl konulur?

Göz doktoru tarafından yapılan basit bir göz muayenesi ile kuru göz tanısı kolayca konulabilir. Hastanın öyküsü de tanıya çok yardımcıdır. Bunun dışında, gözyaşının özel boyalarla boyanması veya ‘gözyaşı şeritleri’ ile gözyaşı miktarının tayini de tanıda kullanılabilecek basit testlerdir.

Kuru Göz nasıl tedavi edilir?

Gözü nemli tutabilmek için, gözyaşının yerini tutan birçok yapay gözyaşı damlası ve jeli bulunmaktadır. Yapay gözyaşını günde 4-5 kereden daha sık kullanma ihtiyacını hisseden hastalar için koruyucu madde içermeyen, tek kullanımlık yapay gözyaşı preparatları da bulunmaktadır. Bu tek kullanımlık damla ve jeller, hastalar tarafından,

Gün boyu, arzu edildikleri sıklıkta kullanılabilmektedirler.

Kuru gözde diğer bir yaklaşım, mevcut gözyaşının korunmasıdır. Gözlük kenarları kapatılabilir veya yüzücü gözlükleri kullanılabilir. Kuru göz hastaları özellikle geceleri uyudukları odanın nemlendirici cihazlarla nemlendirilmesinden de fayda görürler. Yine mevcut gözyaşını korumak amacıyla, gözyaşını gözden uzaklaştıran küçük kanalcıklar, göz doktoru tarafından, basit bir işlemle, geçici veya kalıcı olarak kapatılabilir.

Yukarıdakilerin dışında gözyaşı yapımını arttıran birtakım ilaçlar da mevcuttur. Ancak, aynı zamanda salya yapımını da arttıran ve terleme, bulantı, kalp çarpıntısı gibi yan etkileri olabilen bu ilaçlar ancak doktor denetimi altında kullanılabilirler.

Esasen bir immün düzenleyici ilaç olan Siklosporin, son zamanlarda kuru göz tedavisinde uygulanan en yeni ilaçlardan biridir. Suspansiyon formunda göze damlatılabilen bu ilacın, majör gözyaşı bezinin inflamasyonunu azaltarak gözyaşı yapımını artttırdığı bildirilmektedir.

Kuru gözde, başta androjenler ve immün modülatörler olmak üzere yeni tedavi yöntemleri üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

Herpes virüsü vücudun diğer bölgelerini olduğu kadar gözü de etkileyebilir. Kızarıklık, batma yakınmalarına neden olabilir. Mutlaka bir göz doktoru tarafından görülmeli ve erken dönemde tedavi edilmelidir.

Gözde allerji nedir ? Nasıl korunulur ?

Bu hastalık, allerjen yani vücutta savunma sistemini harekete geçiren bir uyarana karşı (çoğu zaman polenler, makyaj malzemesi gibi kimyasal maddeler veya sebebi bilinmeyen bir nedenle) gözümüzün verdiği yanıttır. Kızarıklık, kaşıntı, batma ve sulanma gibi belirtiler verebilir. Tekrarlayabilir. Koruyucu veya tedavi edici damlalar kullanılabilir,güneş ve bilinen allerjenlerden uzak durulmalıdır.

Şeker hastalığı gözü nasıl etkiler? (Diabetik Retinopati)

Şeker hastalığı,pankreas dokusundan salgılanan insülin hormonunun eksikliğine veya etkisizliğine bağlı kan şekerinin yükselmesine sebebiyet verdiği gibi, aynı zamanda bir küçük damar hastalığıdır.Tip1 diabet genelde 30 yaşından önce başlar insülin eksikliği mevcuttur.İnsülin enjeksiyonları gerekir.Tip2 diabet genelde 40 yaşından sonra görülür,vücutta insülin eksik veya kullanımında bozukluk vardır.Diet,ağızdan alınan antidiabetik ilaçlar ve bazı hastalarda insülin enjeksiyonları gerektirir.Diabetik retinopati, şekere hastalığına bağlı olarak gözün arka bölümünde ışığa hassas bir doku olan retina tabakasının(ağ tabaka) damarlarının etkilenmesi ile ortaya çıkan ve körlüğe sebebiyet veren bir durum olup, diabetin tek tedavi edilebilir komplikasyonudur.Genelde iki göz de etkilenir.Hastalığın başlangıcında hastanın hiç şikayeti olmayabilir, bulgular zamanla ortaya çıkar.Hafif veya ağır, ancak muayene edilen diabetli bir hastada retinopatinin görülme oranı %40-45 civarındadır.Bu oran hastalığın süresi ile artış gösterebilir. Erken safhada yakalanan hastaların tedavileri mümkündür. Bu sebeple hastaların hiç bir şikayeti olmasa da yılda 1 kez retina muayeneleri olması gerekir. Buluğ çağı,gebelik,katarakt ameliyatı,insüline yeni geçiş gibi dönemlerde muayene sıklaştırılmalıdır.Diabetin sıkı kontrolü, gerektiğinde insüline geçiş, kan lipid ve kolesterolünün ve diğer dahili problemlerin kontrol altına alınması,sigarayı bırakmak hastalığın ilerlemesini yavaşlatır,ancak durdurmaz.Bu sebeple kan şeker düzeyleri çok iyi kontrol edilse bile,retina muayeneleri ihmal edilmemelidir.Şeker hastalarında kan şekerinin hızlı değişiklikleri ile geçici görme bulanıklıkları da gelişebilir.Katarakt oluşumu da normal topluma göre daha sıktır.Görme sinirinin küçük damarlarının tıkanması nadir görülen bir durum olup,optik nöropati adını alır.Bu yazıda diabetik retinopati üzerinde durulacaktır.

Diabetik retinopatinin evreleri nelerdir?

1-Zemin diabetik retinopati:Ağ tabaka damarlarının tıkanması ve duvarlarının bozulması ile küçük damar genişlemeleri(mikroanevrizma),kan elemanlarının retinaya sızması ile küçük retina içi kanamalar,sert eksuda adı verilen sarı birikintiler görülür.Retinanın makula adı verilen en hassas bölgesi etkilenmedikçe görme yakınması olmaz(Resim1)

2-Makulopati:Zamanla makula bölgesi damarları etkilenince,bu bölgedeki damarların zedelenmesi ile, beslenme bozukluğu(iskemi),sıvı sızması(ödem),ve bu bölgeye yerleşen kanama ve eksudalar görmeyi etkiler.Hasta bulanık ve az görmeden yakınmaya başlar.

3-Proliferatif diabetik retinopati:Diğer bulgulardan daha az görülür.Beslenme bozukluğuna(iskemi) cevap olarak retina bazı sinyaller ve kimyasal maddeler oluşturur ve istenmeyen yerlerde yeni damarlar gelişir.Bu yeni damarlar göz içine yoğun kanamaya(vitreus hemorajisi),etraflarında gelişen ve gözün içini dolduran yumurta akı kıvamındaki jele(vitreus) doğru uzanan bantların yaptığı çekinti ile retinanın yerinden kabarmasına(dekolman),göz tansiyonunun yükselmesine(glokom) sebebiyet verir.Bu gelişmeler ise körlükle sonuçlanır.(Resim2)

Retina anjiografisi nedir,nasıl uygulanır?

Retina anjiografisi,flöresein adı verilen bir boyanın 5cc kadar kol toplardamarlarından birine verilmesi, 8-10 saniye içinde göze ulaşan boyanın gösterdiği retina damarsal sisteminin fotoğraflanması esasına dayanır.Retina hastalıklarının tanısı ve tedavi edilecek bölgelerin gösterilmesinde kullanılmaktadır.Damarları açma özelliği yoktur.Radyoopak madde kullanılmaz.İşlem sırasında bazı hastalarda geçici bulantı olabilir.İşlemden sonra 2 gün kadar hastanın cilt rengi sararır, idrar rengi koyulaşır.Çok nadir olarak boya allerji yapabilir.Ağır karaciğer ve böbrek hastalarında, hamilelerde kullanımı önerilmez.(Resim3)

Nasıl tedavi ediyoruz?Laser ışık koagülasyonu nasıl uygulanır?

Hastanın yakınması olmadan göz hekimine başvurması çok önemlidir.Erken evrede LASER ışık koagülasyonu ile,tedavi edilen hastaların %80-90 civarındaki bir gurubunda körlüğü engellemek mümkündür.Tedavinin etkinliği ve yöntemleri, yaklaşık 40 yıllık çalışmalarla ortaya konulmuştur.Tedavide, artık yerleşmiş olan bu prensipleri uyguluyoruz.Tedavi için gözün üzerine bir kontakt lens yerleştirilir.Laser ışığı bu lens vasıtası ile tedavi edilecek bölgelere ulaştırılarak yanıklar oluşturur.İşlem genelde tolere edilebilir,ancak bazı durumlarda ağrı duyulabilir.Bu sebeple ağrı kesici bir tablet alınması uygundur.LASER tedavisinin amacı, görmeyi hastanın başvurduğu düzeyde tutmaya çalışmaktır.Ancak işlemden sonra bir miktar görme azalması olabilirse de,ileride görülecek daha şiddetli görme azlığının engellenmesi açısından bu kabul edilebilir.İşlemden hemen sonra görme yakınmaları artabilir, ancak bir süre sonra eski düzeye döner.Laserin uygulandığı bölgeye göre merkezi veyaçevresel görme,karanlık-aydınlık uyumunda,renk görmede etkilenmeler gelişebilir.Laser tedavisi tıkanmış olan küçük damarları açamaz, sadece sızıntı(ödem) bölgelerine ve yeni gelişen damarlara etki edebilir.

Laserin başarısı,hastanın erken başvurusu ile doğru orantılıdır.(Resim4)

Vitrektomi ameliyatı nedir?

Tedavi için geç kalmış ve bazen laser tedavisine rağmen ilerleme gösteren hastalarda,gözün içine 1 mm den ince özel alelerle girilerek uygulanan bir cerrahidir.Çoğunlukla proliferatif safhanın komplikasyonları sebebi ile uygulanır.Göz içi sıvısı(vitreus) içindeki kanamaların ve çekinti yapan bantların temizlenmesi ve retinanın tekrar eski anatomik yapısına kavuşması hedeflenir.Temizlenen göz içi sıvısı yerine seum fizyolojik veya başka bir sıvı ile göz içi doldurulur.Bu tedavi için de bir süre olup, başarısı yine zamanlamaya bağlıdır.Ameliyatın anatomik başarısı,belirlenen bu hedeflere ulaşmaktır,fonksiyonel başarıya,yani erişilecek görme düzeyine gelince bir sinir dokusu olan ve yenilenmeyen retinada elde edilebilecek görme düzeyi ancak ameliyattan sonra belirlenebilir.Ameliyat sırasında gözün içine hava,gaz,silikon gibi TAMPON MADDELER verilmesi gerekebilir.Bu maddeler içinde silikonun tekrar geri alınması söz konusudur.Diğerleri kendiliklerinden emilir.Ameliyatın en sık görülen yan etkisi katarakt gelişimini hızlandırmasıdır.yeniden kanama da gelişebilir.Bu gibi durumlarda yeniden cerrahi gerekebilir.(Resim5)

Yeni gelişmeler

Usulüne uygun ve doğru zamanlanmış yukarıda bahsedilen tedaviler ve hastanın dahili problemlerinin kontrole alınması ile, diabetik retinopati sebebi ile gelişen körlük oranları %5 e düşmüştür.Ancak en keskin gören nokta olan makula bölgesindeki sıvı birikimi(ödem) ve eksudalarda görmeyi daha iyi korumak için çalışmalara devam edilmektedir.Bu amaçla, tartışmalı olmakla beraber, göz içine dışarıdan kortikosteroid enjeksiyonları denenmektedir.Bu tedavilerin bir süresi olduğundan enjeksiyonların tekrarı gerekebilir.Yan etkileri en sık göz içi basıncının yükselebilmesi(her hastada yükselmez),katarakt,nadiren enfeksiyondur.Retinanın yeni damar oluşturan sinyalleri ortaya çıkarmaması ve damar sağlamlığını koruması için de, bu işlemde rolü olan bir faktöre karşı geliştirilen anti VEGF adını alan bir gurup yeni ilacın göz içine verilmesi ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır.Ayrıca ağızdan alınan bazı ilaçlarla bu sinyalleri engellemek için yapılan çalışmalar da vardır.Tüm bu çalışmaların amacı, görmeyi daha iyi hale getirmektir.

HİPERTANSİF RETİNOPATİ NEDİR?

Hipertansif Retinopati, gözün iç ve arkasında yer alan ve görme işlevini oluşturarak görüntü uyaranlarını beyne ileten retinada (ağ tabaka ya da sinir tabakası), hipertansiyon ve arterioskleroz nedeniyle hasara yol açan damarsal bir hastalıktır.

HİPERTANSİYON NEDİR?

Hipertansiyon, kan basıncının patolojik yükselmesi olarak tanımlanabilir. Sınırı Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre sistolik (maksimal veya büyük tansiyon) 140 mmHg, diastolik (minimal veya küçük tansiyon) 95 mmHg. dır.Toplumun yaklaşık yarısını etkiler. Tekrarlanan kan basıncı ölçümleri, benzer ırk ve çevresel alt yapıdan gelen insanlarla karşılaştırıldığında anormal bulunursa hipertansiyon olarak kabul edilir. Tanı ve tedavideki gelişmelerle hipertansiyona bağlı hastalık ve ölüm hızı oranlarındaki azalmaya rağmen hastalığın komplikasyonlarının tedavisi hekimler için problem olmaya devam etmektedir.

Damarsal hastalığın ilerlemesinde kan basıncı yüksekliğinin rolü tartışmalıdır. Hipertansiyon kan basıncının yükseldiği dönem olarak kabul edilir. Daha farklı bir durum olan hipertansif hastalıkta ise beyin, kalb, böbrek ve gözlerdeki damarsal lezyonlarla birlikte atardamar basıncında devamlı patolojik yükselme ve çevresel damar direncinde artış vardır. Hipertansif hastalık toplumun yaklaşık %5 inde ortaya çıkar. Sistolik basıncın yükselmesi primer olarak kalbin dışa atımına bağlı olmasına rağmen diastolik basıncın yükselmesi sistolden sonra artan çevresel damar direncine, dolayısıyla hipertansif hastalığa ait klinik anomalilerin göstergesidir.

‘Esansiyel Hipertansiyon’ hastaların yaklaşık % 90 ını oluşturur ve özgün bir nedeni yoktur. Iyi huylu tipi yaygındır, sinsi başlar, kadınlarda erkeklerden daha fazladır, güçlü ailesel yatkınlık ve dominant geçiş gösterir ve komplikasyonları hastalığın ortaya çıkmasından 10-15 yıl sonra gelişebilir. Kötü huylu tipi ise genellikle genç yetişkinlerde, sıklıkla 30’lu yaşlarda görülür, doğrudan veya hipertansif hastalıklarda hızlı kan basıncı yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkabilir. Daha çok böbrek kaynaklıdır ve diastolik basıncın 120 mmHg’nın üzerine çıkması ile kendini gösterir. Baş ağrısı, kusma, kovülsiyonlar ve koma ile beraber ensefalopati sık görülür. Göz bulguları da ciddidir.

ARTERİOSKLEROZ NEDİR?

Arterioskleroz atardamarlarda sertleşme ve kalınlaşmayı ifade eden genel bir terimdir. Arteriosklerozda hipertansiyon daha çok sistolik basıncın yükselmesine bağlıdır. ‘Ateroskleroz’ (intima katında değişiklikler), ‘Medial skleroz’ (media katında değişiklikler) ve ‘Arterioloskleroz’ (intima ve mediada değişiklikler) olarak sınıflanabilir. Ateroskleroz ve arterioloskleroz retina damarlarını etkileyen en sık arterioskleroz tipleridir. Çok karıştırılır ve birbirlerinin yerine kullanılırlar.

Aterosklerozun karakteristik lezyonu olan aterom plağı, daha çok büyük atardamar duvarlarının katmanları arasında birikmiş lipid (yağlı madde) yüklü hücrelerden gelişmiştir. Genellikle kalsifikasyon (kireçleşme) ve fibrozis (lifli bağ doku oluşumu) ile birlikte olur ve lümeni tıkayarak damar tıkanıklığına yol açabilir.

Arteriolosklerozda ise atardamar dalcıklarının duvarları, katmanlarındaki ilerleyici değişiklik ve kalınlaşmalar sonucu ‘soğan kabuğu’ görünümü almasıyla karakterizedir.

Arterioskleroz, atardamar ve dallarını etkileyen bir yaşlanma sürecidir. Yüksek kan basıncına bağlı değildir fakat bundan etkilenebilir. 60’lı yaşlardan sonra ve öncelikli olarak büyük damarları etkiler. Gözdibi muayenesinde görece olarak düzgün ve yaygın daralmış atardamar dalları, keskin köşeli dallanmalar ve damar duvarının saydamlığı değişmeksizin kan sütunundaki renk değişikliği görülür.

HİPERTANSİYONDA RETİNA-GÖZDİBİ DEĞİŞİKLİKLERİ NELERDİR?

Richard Bright böbrek hastalıklarıyla görme bozuklukları arasındaki ilişkiyi tanımlayan ilk kişi olmasına rağmen, von Helmholtz 1851 de oftalmoskopu bulana kadar retina damarları incelenememiştir. Bu alandaki en saygın oftalmolog ise retina damarlarındaki sklerotik değişiklikler ve retina, merkezi sinir sistemi ve boşaltım sistemindeki damar değişikliklerinin ilişkileri hakkındaki gözlemleri hala klasik kabul edilen Marcus Gunn’dır.

Sistemik kan basıncının yükselmesi, otoregülasyon yoluyla retina atardamar dallarının lokal ve genel olarak daralmasına neden olur. Damarlarda çeper, yansıma ve çaprazlaşma değişiklikleri meydana gelir. Yüksek basıncın süresindeki uzama nedeniyle ‘iç kan-retina bariyerinin yıkılması’ sonucu plazma ve kırmızı kan hücreleri damar dışına sızar. Retinanın oftalmoskola muayenesinde retina kanamaları, atılmış pamuk tarzında eksudalar (retinanın iç tabakalarındaki sinir lifi aksonlarının dejeneratif değişikliklerinin yol açtığı bir grup hücresel cisimcik), retina içi lipid ( yağlı madde), ciddi hipertansiyonda yağlı maddelerin makula yıldızı şeklinde yerleşmesi ve retina damar uç-dalcıklarının tıkanması görülebilir.

Retina kanamaları çoğunlukla yüzeyel sinir lifi katına uyan mum alevi şeklinde olurlar. Daha derin katlardaki sık yerleşimli yuvarlak ve mürekkep lekesi şeklinde kanamalar ve bunlara eşlik eden sarı-beyaz renkli retina içi yağlı maddelerin varlığı hipertansiyonun ciddiyetini gösterir. Atılmış pamuk tarzı eksudalar, gri-beyaz renkte tüysü görünümdedirler ve daha çok arka kutupta yerleşirler, birkaç haftada kaybolurlar, çevrelerine saçılmış küçük damar baloncukları görülebilir.

Herhangi bir nedenle olan akut hipertansiyon, görme siniri başında ödemle kendini gösteren hızlanmış veya malin bir evreye girebilir. Retinadaki iç kan-retina bariyerinin yıkılması mikrokistik tipte bir retina ödemine yol açabilir. Akut hipertansiyondaki yüksek kan basıncı esas olarak retina pigment epitelini ve koroidi yani retinanın altındaki damar katını etkiler. Koroid damarlarının etkilenmesi ile dış kan-retina bariyeri de yıkılır ve koridin uç dalcıklarında tıkanma meydana gelebilir. Retinadaki damar değişiklikleri, iskemik değişiklikler ve retina pigment epiteli değişiklikleri fundus floresein anjiogreafisi (FFA) yapılarak izlenebilir.

Hızlanmış veya akut bir hipertansiyonda optik sinir başının şişmesi ve optik sinir damar dalcıklarının genişlemesi tartışmalı bir konu olmakla birlikte, bunun nedeni muhtemelen atar damar dallarındaki tıkanıklığa bağlı iskemi ve genişlemiş uç dalcıklardan serum sızmasıdır. Bazı olgularda muhtemelen iskemik ve mekanik faktölere bağlı artmış kafa içi basıncının eşlik ettiği hipertansif ensefalopatinin rolü de olabilir.

Kronik hipertansiyonda koroid atardamarları üzerinde gelişen koyu pigmentli çizgi (Siegrist çizgileri) nadir bir bulgu olup, sklerotik koroid damarları üzerinde uzanan retina pigment epitelinin hiperplazisi ve bu bölgedeki koroid uç dalcıklarının incelmesine bağlıdır.

HİPERTANSİYON VE ARTERİOSKLEROZDA DAMAR DEĞİŞİKLİKLERİ NELERDİR?

Kural olarak arteriosklerotik değişiklikler damar duvarının kalınlaşmasından dolayı olmakla birlikte, hipertansiyonun esas olarak damar spazmına bağlı olduğu düşünülmektedir. Hipertansiyonun arteriosklerotik değişikliklerin gelişmesinde çok önemli bir etkiye sahip olması nedeniyle onları tamamen ayrı düşünmek olası değildir.

Arterisklerozun şiddeti diastolik basıncın yüksekliği ile daha fazla ilgilidir. Retina damarlarında karakteristik değişiklikler genellikle bütün vücut atardamar dallarında uniform olarak dağılır ve oftalmoskopik görünüm hemen hemen genel dolaşımın durumunu yansıtır.

Atardamar daralması:

Yaygın atardamar daralması hipertansif retinopatinin tipik bir belirtisidir. Akut hipertansiyonda akut bir damar spazmı yanıtı olarak görülmekle birlikte daha sık olarak kronik hipertansiyonda görülmektedir. Damar çapındaki bu azalma, hipertansiyonda retina atardamar çap / toplardamar çapı oranının azalmasına neden olur. Normalde bu oran 2/3 tür. Değerlendirme, normal orana veya aynı yaştaki normal tansiyonlu kişinin ortalama damar çapına kıyaslayarak yapılır. Bölgesel atardamar daralmaları, damar duvarının bir alandaki spazmına bağlıdır ve geri dönüşümlü olabilir. Derecelendirilmesi, spazmın şiddetini yansıtır. Görme siniri başına yakın çap değişiklikleri fizyolojik olabilir.

Damarsal ışık yansıması:

Damar duvarındaki kalınlık artışı ışığın yansımasında ilerleyici bir değişikliğe neden olur. Normalde damar duvarı görülemez, sadece lümendeki kırmızı kan hücreleri kolonu bizim damar olarak kabul ettiğimiz kırmızı bir çizgi şeklinde görülebilir. Damar duvarının dış bükey yüzeyinden giren ışığın yansıması kan kolonunun ortasında gözüken ikinci bir ışık çizgisine neden olur ki bu normal ışık yansımasıdır. Duvar kalınlaşınca ışık yansımasının parlaklığı kaybolarak daha kaba, donuk ve dağınık bir hal alır ki bu görünüm arterilosklerozun en erken belirtisidir.

Damarsal lümen değişiklikleri:

Atardamar dallarındaki duvar kalınlığının artması ve lümeninin daralmasına ek olarak ışığın difüzyonu damara kırmızımsı kahverengi bir ‘bakır tel’ görünümü verir. Hipertansiyonun iyi kontrolü ile bu bulgu görece olarak azalır. Arteriolosklerotik süreç devam ederse lümendeki daralmayla birlikte duvardaki kalınlaşma sürer ve kan kolonunun ince bir çizgi olarak görülemediği ‘gümüş tel’ görünümü ortaya çıkar. Bu dönemde damarlar kanı taşıyabilir gibi görünmemekle birlikte floresein anjiografik muayeneyle perfüzyonun çoğunlukla devam ettiği anlaşılır. Bu durum, kontrollü hipertansiyonda sık olmayan bir bulgudur.

Atardamar / toplardamar çaprazlaşma değişiklikleri:

Retina atar ve toplardamarları, genellikle toplardamarın öne doğru uzandığı çaprazlaşma yerinde ortak bir dış kılıfa girerler. Damar duvarındaki değişiklikler, bu bölgede toplardamarda bası ve lümenin daralmasına yol açan bir ‘çentiklenme’ meydana getirir, damarın yön değiştirmesine de neden olabilir. Bu durum kan kolonunun hafifçe incelmesinden ciddi incelmesine ve görünen kan kolonunun kesilmesine kadar giden derecelerde olabilir. Çaprazlaşma değişiklikleri kronik hipertansif hastalığın karakteridir.

Retina Anevrizmaları:

Mikroanevrizmalar yani uç dalcıklardaki genişlemeler damar hastalıklarının geniş bir bölümünde görülen, hipertansiyona özgü olmayan bir bulgudur, damar duvarının zayıf alanlarında lokalize baloncuklar şeklinde olurlar.

Makroanevrizmalar yani damarsal dal baloncukları ise hipertansiyonda görülebilen damar değişiklileridir. Retinal makroanevrizmalı 120 hastalık bir çalışmada, olguların %75 inin kadın ve %67 sinin hipertansiyonlu olduğu gösterilmiştir.

İKİNCİL HİPERTANSİYON (HİPERTANSİF HASTALIK) RETİNAYI NASIL ETKİLER?

İkincil yani sistemik hastalıklara bağlı olarak gelişen hipertansiyon genellikle retinada akut damarsal spazm ile karakterizedir. İkincil hipertansiyonda arterioloskleroz, hipertansiyonun kronikleşmesi ve eşlik eden arteriolar hastalık dışında seyrek görülür. Retina değişikliklerinin daha çok atardamarlardaki büzüşmeden kaynaklandığı ve benzer değişikliklerin hem böbreklerde hem de gözlerde olabileceği gösterilmiştir. Retinada yaygın ve bölgesel damar daralması, kanamalar ve eksudalar, muhtemel nöroretinal ödem ve kronik retinal arteriolosklerozun yokluğu dikkati çeker.

Hipertansif hastalık akut glomerulonefrit ve gebelik toksemisinde, kollajen hastalıklar, böbreküstü bezi tümörleri, böbrek parenkim hastalıkları, aort koarktasyonu, damarsal anomali ve tıkanmalar, salgı sistemi hastalıkları ve menapozda görülebilir.

Hipertansif hastalığın şiddeti ile oftalmoskopik bulguların ilişkisi, birçok sınıflandırmaya neden olmuştur. 1947 de Amerikan Oftalmoloji Birliği tarafından bir rapor halinde bastırılarak damarsal değişikliklerin dereceledirilmesinde kullanımı sağlanmıştır. Evrelendirme tanı ve takipte, özellikle tedavinin etkinliğini izlemede önemli olmuştur.

HİPERTANSİYON NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Hipertansiyonun ve hipertansif hastalığın ilaçla tedavisi, ilaçlardaki yeniliklerle önemli gelişmeler göstermiştir. Komplikasyon ve ölüm oranı giderek azalmaktadır. Hipertansiyonun tedavisi genel hijyenik önlemler ve ilaç tedavisini içerir. Genel önlemler eğitim, kilo kontrolü, sodyum tuzu kısıtlaması, egzersiz ve hayat tarzının kontrolüdür. İlaç tedavisi ise diüretikler (idrar söktürücüler), sedatifler (sakinleştiriciler), adrenerjik inhibitörler (Beta blokerler, Alfa reseptör blokerleri), ACE inhibitörleri, kalsiyum antagonistleri ve vazodilatatörler ( damar genişleticiler) olarak sayılabilir.

RETİNA DEKOLMANI (RD) NEDİR?

Retina gözün iç ve arka bölümünü kaplayarak, gözün optik ortamlarında başlayan görme işlevini kendisinde gerçekleştiren ve görüntü uyaranlarını görme siniri aracılığıyla beyne ileten tabakadır ( ağ tabaka ).

‘Retina dekolmanı’,retinanın en dış katı olan retina pigment epiteli (RPE) ile fotoreseptör (ışığa hassas) katları arasında sıvı birikerek, nörosensoryel retinanın yani sinir-duyu katmanının RPE den ayrılmasıdır. Dekole (ayrılmış) retina bölgesinde görme fonksiyonunun kaybı, tam görme kaybına kadar ilerleyebilir.

Retina dekolmanı (RD) sırasında fotoreseptörler arası alanın genişlemesi ve fotoreseptörlerarası madde kompozisyonunda meydana gelen değişiklikler de olaya eşlik eder. Bu süreçte RPE nin metabolik etkisi, koroidin yani alttaki damar tabakasının osmotik basıncı, vitreus adı verilen göz içi jölenin bütünlüğü gibi retinayı yerinde tutan normal güçlere karşı güçler harekete geçer.

Çeşitli göz içi inflamasyon ve infeksiyonlar, vitreus jölesinin sıvılaşması ve arka vitreus dekolmanı (AVD), retina yırtıkları, kanamalar ve tümörler gibi birçok nedenle retina altında biriken ve retinanın ayrılmasına yol açan hücre dışı materyel, ‘subretinal sıvı’ olarak adlandırılır.

RD BELİRTİLERİ NELERDİR?

Retina dekolmanı gelişen hastalar başlangışta ışık çakmaları, oval-yuvarlak şekiller ve örümcek ağı şeklinde görüntüler görme, siyah veya kırmızı renkte yağan noktalar ve nihayet dekole yani ayrılmış retina bölgesine uyan görme alanı kaybı tarif ederler. Dekolmanın tipine, yerine ve süresine göre belirtilerin şiddeti farklılaşabilir.

RD NIN FARKLI TİPLERİ NELERDİR?

Retina dekolmanının üç tipi vardır : I. Regmatojen (yırtıklı) RD, II. Traksiyonel (çekintili) RD III.  Eksudatif (seröz) RD.

I. Yırtıklı retina dekolmanı :

En sık karşılaşılan retina dekolmanıdır. Bu tip dekolmanların oluşmunda rol oynayan durumlar; vitereus jelinin likefaksiyonu (sıvılaşması) ve sinerezisi  (pıhtılaşması), arka vitreus dekolmanı (AVD), retina yırtığı oluşumuna yol açabilen gelişimsel veya edinsel retinal ve vitreoretinal dejeneresanslar ve sıvılaşmış vitreusun retina altına geçmesini sağlayan retina yırtıklarıdır.

Vitreus, hacmı yaklaşık 4 ml ve ağırlığı da yaklaşık 4 g. olan bir jöledir ve göz hacmının 4/5 ini kaplar. Vitreusun %98 i sudur, lifsel çatkısı Tip II kollajenden oluşur. Bu yapıyı destekleyen diğer komponentler ise yüksek molekül ağırlıklı ‘hyaluronan’ ve kortikal  (kabuğa ait) alanda yerleşmiş seyrek hücreler olan ‘hyalositler’ dir. Vitreusun bu sıkıştırılamayan, çok viskoelastik yapısı ona iyi bir biçimlendirici ve şok emici işlev kazandırmıştır. Vitreus, kendisine komşu olan tüm yapılara yaslanmaktadır ancak vitreus tabanında çok sıkı bir yapışıklık gösterir, optik sinir çevresinde, sarı nokta diye bilinen foveal ve parafoveal alanda,büyük retina damarları boyunca ve lens arka yüzünde de zayıf yapışıklıklar gösterir.

Yaşlanmayla, vitreus jeli bozuşarak sıvılaşır (likefaksiyon), kolajen lifler ağında büzüşme ve çökelme ile jel hacmı küçülür ve mini gölcükler oluşur. AVD oluşabilmesi için, yoğunlaşmış arka vitreus kabuğunun yırtılması ile sıvı vitreus jelinin vitreusun ara alana geçmesi, arka vitreus yüzeyini iç retina zarından ayırması gerekir. AVD görülme oranı yaşla birlikte artar, 70 yaşın üzerinde %70 dolayında gerçekleşir ve hastalarda ışık çakmaları ve uçuşan cisimlerin görülmesi şeklinde belirti verir. Yoğunlaşmış vitreus, gözün yuvarlak hareketleri ile retinayla yapışıklık yerlerinde çekintiye neden olur ve bu çekme gücü de retina yırtıklarına yol açabilir.

Işık çakması ve uçuşan cisimler gören hastalarda oluşan retina dekolmanlarında yaklaşık % 15 oranında retina yırtığı vardır ve böyle şikayete neden olan gözlerde retina yırtıklarının retina dekolmanına yol açma oranı % 33-55 tir.

Yırtıklı retina dekolmanlarının  % 60 ında hastalar dekolman oluşmadan önce vitreus çekintisine bağlı ışık çakmaları, optik sinir önünde ayrılan vitreus korteksine bağlı oval-yuvarlak opaziteler ve kollajen liflerin görüntüsüne bağlı örümcek ağı gibi şekiller, yırtılan retina bölgesinden dökülen RPE hücrelerine veya yırtılan damarlardan kaynaklanan kan hücrelerine bağlı çok sayıda siyah veya kırmızı noktalar görürler. Ayrılmış retina alanına uyan görme alanı kaybı gelişir.

Olguların % 40 ı hastada hiçbir belirti olmaksızın, dekolmana bağlı görme alanı kaybı ile ortaya çıkar.

Retina muayenesinde dekole retina yüzeyinin dışbükey ve kırışık olduğu görülür, olguların % 97 sinde retinadaki yırtık bulunur. Retina altı sıvısı yerçekimiyle pek yer değiştirmez. Retina altı sıvısının kısmen direne olması nedeniyle göz içi basıncında en az 5 mm Hg. lık düşme meydana gelir.

Yırtıklı RD uzun süre kaldığı zaman fikse kıvrımlar, yatışık ve dekole retina sınırında demakasyon çizgisi, retina içi fibrozis (lifli bağ doku oluşumu) ve makrokistler şeklinde ikincil retina değişiklikleri görülür. Retina ince, transparan ve daha düz bir görünüm kazanır.

Yırtıklı RD oluşumunda rol oynayan retina defekt ve dejeneresansları hangileridir?

Yırtıklı RD oluşumunda rol oynayan birçok periferik (çevresel) retina defekt ve dejeneresansı vardır. Bunların başlıcaları önem sırasına göre aşağıdadır.

Çevresel retina defektleri :

1. Atnalı şeklinde ya da flepli retina yırtıkları: Vitreoretinal yapışıklıkların varlığında çekinti sonucu oluşan U veya V şeklindeki tam kat retina yırtıklarıdır . Diğer retina defektlerine göre daha yüksek oranda retina dekolmanına yol açarlar.

2. Serbest kapaklı (operkulumlu) retina delikleri de tam kat retina yırtıklarıdır, genellikle yuvarlağa yakın şekilde ve tek başına bulunurlar.

3. Yuvarlak atrofik delikler, üzerindeki vitreus sağlamsa tehlikesizdirler. Nadiren karşısındaki vitreus sıvılaşarak dekolmana neden olabilir.

4. Dezenseriyon (retina diyalizi) retina çevresindeki pigmentsiz epitelin duyusal retinadan çepeçevre ayrılmasıdır. Gençlerde, özellikle alt dış kadranda ve sıklıkla travma öyküsüyle birlikte dekolmana yol açabilir.

Çevresel retina dejeneresansları :

1) Lattice dejeneresans (kafes tarzı dejeneresans): RD na en çok neden olan dejeneresanstır, bu olguların yaklaşık % 30 unda bulunur. Toplumda görülme sıklığı  % 8 dir ve bu kişiler yaşamları süresince % 1-2 oranında RD geliştirme riskine sahiptirler. AVD varsa yırtık riski % 24 e çıkar.

2) Kistik retina püskülleri: RD larının yaklaşık % 10 undan sorumludur. Sıklıkla tek taraflıdır ve belirti vermez.

3) Bastırmaksızın beyaz dejeneresans (white without pressure – WWP): Arka sınırlarına dev retina yırtıkları yerleşebilirler.

4) Retinoskizis: Aslında yırtıklı RD nın bir alt grubudur, sıklığı % 2.5 olup 40 yaş üzerinde % 7 civarındadır. % 99 u belirti vermez. Retinoskizis üzerinde iç ve dış retina delikleri varlığında tehlikeli olabilir.

YIRTIKLI RETİNA DEKOLMANI KİMLER İÇİN RİSKLİDİR?

Katarakt ameliyatı geçirmiş olmak (vitreus sıvılaşmasına ve AVD ye neden olarak) , YAG laser kasülotomi uygulanması (çekinti ve enflamasyona neden olarak), miyopi, diğer gözde retina dekolmanı olması (RD larının % 10-20 si iki taraflıdır), aile öyküsü, hastanın yaşı, travma öyküsü, serum kortizol düzeyinin düştüğü bahar ve yaz ayları, miyotik (göz bebeği daraltan damla) kullanımı gibi risk faktörleri bilinmektedir.

Koruyucu tedaviye karar vermede çevresel retina defekt veya dejeneresanslarının tipi kadar, risk faktörlerinin varlığı ve lezyonun hastada belirti verip vermemesinin de önemi büyüktür.

II. Çekintili Retina dekolmanı :

Retina yüzeyindeki veya vitreus içindeki membranlar tarafından nörosensoryel retinanın çekilmesi sonucunda oluşurlar.

Retina yüzeyi, diğer retina dekolmanlerından farklı olarak, gözün ön segmentine göre konkav bir yapılaşma gösterir. Retina yırtığı yoktur, ancak çekintinin artması ile yırtıklı dekolmana dönüşebilir. Dekole retina alanı hareketsizdir ve nadiren uzak çevreye kadar uzanır.

Çekintili RD nın en sık nedeni Proliferatif Diyabetik Retinopati , Proliferatif vitreoretinopati (PVR) , delici göz yaralanmaları ve prematüre retinopatisidir. Yırtıklı retina dekolmanlarında ilk operasyondan sonra %7-10 oranında  PVR gelişerek çekintili RD oluşabilir, bunların tekrar operasyonu gerekir.

III. Seröz retina dekolmanı:

Enflamatuar veya tümöral bir retina veya damarsal hastalık sonucunda RPE nin hasarına ve kan-retina bariyerlerinin bozulmasına bağlı olarak retina altı alana sıvı birikmesiyle nörosensoryel retinanın RPE den ayrılmasıdır.

Retina yüzeyi düzdür, yırtıklı RD gibi kırışıklık göstermez. Retina yırtığı yoktur. Karakteristik özelliği retina altı sıvısının yerçekimine göre yer değiştirmesidir. Sıklıkla iki taraflıdır.

Daha çok Harada Hastalığı, arka sklerit, kollagen-damarsal hastalıklar, sempatik oftalmi, malin hipertansiyon, gebelik ve toksemi, malin melanom, koroid hemenjiomu ve metastatik tümörlerde görülür. Hastalarda vitritis varsa uçuşan cisimler görebilirler.

RD NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Regmatojen (yırtıklı) retina dekolmanlarında cerrahi yöntemler uygulanır. Bunlar dıştan kalıcı veya geçici bir materyelle skleraya bası, lazer, krio veya diyatermi kullanılarak yırtığın kapatılması, göz içi tamponad (pnömatik retinopeksi) ve vitrektomi ameliyatlarıdır.

Traksiyonel (çekintili) retina dekolmanlarında tedavi yine cerrahidir. Vitrektomi ve membranektomi, göz içi tamponadlar (hava, silikon yağı ve genleşebilen gazlar gibi), sklera basısı ve endolaser uygulamasını kapsar.

Eksudatif (seröz) retina dekolmanlarının tedavisinde nedene yönelik uygulamalar, kortikosteroid ve radyasyon tedavisi, laser ve krioterapi yapılır.

Yırtıklı retina dekolmanlarında ameliyattan sonra anatomik başarı oranı % 90 dolayındadır. Ancak, bu hastaların sadece % 35-60 ında 0.4 ve daha iyi bir görme keskinliği elde edilebilmektedir. Görsel sonucu olumsuz etkileyen en önemli faktör, arka kutup denilen merkezdeki sarı nokta bölgesinin dekole olmasıdır. Arka kutup dekolmanının süresi, yüksekliği, retina dekolmanının genişliği, hastanın yaşı, daha önce bir göz yaralanması veya katarakt ameliyatı geçirmiş olması da cerrahi başarıyı önemli ölçüde etkiler. RD cerrahisinin komplikasyonları ve nüks olup olmaması da sonucu etkileyen diğer faktörlerdir.

Çekintili dekolmanında cerrahi başarı oranları daha düşük ve onu etkileyen faktörler daha karmaşıktır.

Seröz retina dekolmanında görsel sonuç nedene, erken ve doğru tanıya ve uygulanan tedaviye göre değişir.

Koruyucu Tedavi Nedir?

Yırtıklı RD koruyucu tedavisi 1934 te başlamıştır, retina yırtıklarının veya yırtık oluşumuna yol açabilecek defekt ve dejeneresansların diyatermi, xenon arkı, kriopeksi ve günümüzde daha ziyade lazer fotokoagülasyon spotları ile çevrelenmesi veya ekvatora ya da ekvator önüne çepeçevre baraj yapılmasıdır. Doğru karar ve uygulama ile RD insidensinin anlamlı olarak azaldığı birçok araştırmacı tarafından gösterilmiştir.

Birçok çevresel retina lezyonu (meridyonel kıvrımlar, kapalı ora girintileri, kistik püsküller, periferik kistik dejeneresanslar, kaldırım taşı dejeneresansları, bastırmakla beyaz dejeneresanslar, vitreoretinal çekintisi olmayan pigment kümeleri)

sadece ayırıcı tanısı yapılması gereken fakat koruyucu tedavi gerektirmeyen lezyonlardır. RD na neden olmazlar.

Ancak, önceki bölümde sıraladığımız dekolmana hazırlayıcı lezyonlar; başta atnalı yırtıklar ve retina diyalizleri olmak üzere, kapaklı retina delikleri, yuvarlak atrofik delikler, kafes tarzı dejeneresanslar, kistik retina püskülleri, bastırmaksızın beyaz dejeneresanslar, çekintili periferik pigment kümeleri ve delikli retinoskizisler, akut AVD belirtileri ve risk faktörleri açısından değerlendirilerek gerektiğinde koruyucu tedaviye alınmalıdırlar.

Yapay görme nedir?

Görsel bilginin işlenerek değerlendirilmesi sonrasında bireye bir başka duyu şeklinde sunulmasıdır.  Halen güncel olarak üzerinde durulan protezli görme ise, canlı sinir hücrelerinin elektriksel uyarımı ile gözün görme tabakası olan retinaya veya görme yollarına işlenmiş bilginin aktarılmasıdır.  Bir tedavi usulü olmaktan ziyade, görsel protezler görmesi olmayan veya görmesi çok düşük olan hastaların rehabilitasyonu açısından değerlendirilmektedir.

Kaç çeşit görsel protez vardır?

Temel olarak görsel protezler üçe ayrılabilir: Beyin dokusuna yerleştirilen kortikal protez, görme siniri olan optik sinirin çevresine yerleştirilen optik sinir protezi ve retina dokusuna yerleştirilen retinal protez.

Hangi grup hastalar görsel protez uygulamaları için uygundur? Belli bir grup hastaya belli tip protez düşünülebilir mi?

Retina dokusunun dış katmanlarının hasarlandığı ama iç katmanlarının göreceli olarak korunduğu, görme sinirinin ve beynin yeterli işlev gördüğü hastaların rehabilitasyonunda retinal protezler düşünülebilir (örneğin: retinitis pigmentosalı ve yaşa bağlı makula dejeneresansı komplikasyonu olan coğrafik atrofili hastalar).  Retina dokusunun büyük oranda kaybedilmesine rağmen görme sinirinin canlılığını koruduğu hastalıklarda optik sinir protezi uygun olabilir.  Retina dokusu ve optik sinir yollarının hasarlandığı ileri durumlarda ise kortikal protez gündeme gelir.

Retinitis pigmentosa nedir?

Retinitis pigmentosa (RP) terimi, retinada görmeyi sağlayan sinir hücreleri olan fotoreseptör hücrelerinin kalıtsal bir dejenerasyonunu (bozunumunu) ifade etmektedir.

Prematüre Retinopatisi (ROP)

Erken doğan bebekler  gözün retina  yani “ağ tabakası” tam olarak gelişmeden dünyaya gelirler. Bebeğin doğumunu takip eden aylarda ağ tabaka gelişimini tamamlamaya devam eder. Bazı bebeklerde ağ tabakada normal olmayan damarlar, bunların kanaması ve göziçine büyümesi ile ağ tabaka ayrılmaları ve sonunda körlük gelişir.

Bunu engellemek çoğu zaman olanaklıdır. Doğum tartısı 1500 gramın altında olanlar ile gebelik yaşı (anne karnında geçen süre) 32 hafta ve altında olan bebekler doğumdan sonraki 4-6 hafta içinde göz hekimleri tarafından muayene edilirler. Retina gelişimi tamamlanmış olanlar takipten çıkartılır, retina gelişimi tamamlanmamış olanlarda anormal kan damarları oluşumu başlayınca laser ya da soğuk (krio) tedavisi ile tedavi edilirler. Bebek ne kadar erken doğar ve doğum kilosu da ne kadar düşük olursa risk o kadar fazladır.

Tedaviden amaç ağ tabakanın damarları oluşmamış kısımlarının ortadan kaldırılması ve böylece görme merkezindeki bölümün kurtarılarak körlüğün önüne geçilmesidir. Zamanında tanı konulan bebeklerde tedavinin başarı oranı yüksektir. Bebeklerin tamamı olmasa bile çoğu kurtulurlar. Şaşılık ve miyopi gibi göz problemlerinin prematüre bebeklerde zamanında doğan ve doğum tartısı normal bebeklere göre daha sık görüldüğü unutulmamalıdır

Sarkık Göz Kapakları ve Göz Altı Torbaları

Genellikle kalıtsal ve/veya yaşlanma nedeniyledir. Sigara içme veya allerji, gözkapaklarında daha genç yaşta sarkmaya neden olabilir. Gözkapağı çevresindeki torbalar, gevşek deri, kas, yağ ve bazı durumlarda da sıvı içerir.

Blefaroplasti, bu anormal yapıların düzeltilmesi için yapılan cerrahi işlemdir. İşlevsel veya kozmetik amaçlı olabilir.

Göz kapaklarının içe dönmesi  (Entropion)

Göz kapaklarının ve kirpiklerin içe dönmesi, gözün yüzeyel tabakalarında harabiyete, batma, yaşarma, ağrı gibi belirtilere, ileri durumlarda korneada (gözün saydam tabakası) yara oluşmasına ve görme kaybına neden olabilir.Bu durum da cerrahi olarak düzeltilmelidir.

Göz kapaklarının dışa dönmesi (Ektropion)

Alt göz kapağı dışa döner ve göze teması kesilirse, göz yaşı dağılımı yeterli olmaz. Bu durum kuru göze ve infeksiyona yol açabilir. Yaşarma, batma, yanma gibi belirtiler oluşabilir. Cerrahi girişimle tekrar normal kapak pozisyonu sağlanır.

Göz kapaklarının çok açık olması  (Kapak retraksiyonu)

Normalden geniş kapak aralığı vardır ve göz kuruluğuna yol açabilir. Neden çoğunlukla tiroid (guatr) hastalığıdır. Kapak düşüklüğü ameliyatından sonra aşırı düzeltme sonucunda da ortaya çıkabilir. Ameliyatla düzeltilebilir.

Göz çevresi ve alın kırışıklıkları

Göz çevresi ve alındaki kırışıklıklar yaşla birlikte ciltte meydana gelen değişikliklere bağlıdır. Cilt altındaki kasların aşırı kasılması da cilt kırışıklıklarını arttıran bir etkendir. Cilt kırışıklarını düzeltmek için botulinum toksin enjeksiyonları, dolgu maddeleri ve çeşitli cerrahi yöntemler kullanılabilir. Botulinum toksin enjeksiyonları kasların aşırı kasılmasını önlerken dolgu maddeleri ciltteki doku kayıpları yerine koyar. Her iki tedavi de ayaktan uygulanır ve tedaviden sonra hasta normal günlük hayatına devam edebilir.

Gözkapağı Kanserleri

Gözkapağı cildinde kanser görülme sıklığı az değildir ve giderek artmaktadır. Göz kapaklarında yeni oluşan veya büyüyen kitleler, tümör olasılığı nedeniyle dikkatlice muayene edilmelidir. Oküloplastik ve rekonstrüktif cerrah bu tümörlerin çıkartımı ve gözkapağının onarımı için çeşitli teknikler kullanır. Tüm tümörlerde olduğu gibi erken tanı ve tedavi önemlidir.

Gözde kanser olur mu?

Göz ve çevresinde iyi huylu veya kötü huylu (kanser) kitleler nadir gözükmekle birlikte, saptandığında, gözün ve hatta yaşam kaybına kadar varabilecek olumsuzluklar yaratabilir. Göz ve çevre dokularında yerleşen tümörlerin doğru tanısı, tedavinin zamanında yapılabilmesi yönünden önem taşır.

Göz Hastalıklarının göz ve çevre dokulardan köken alan veya bu bölgeye metastaz yapan tümörleriyle ilgilenen bilim dalı ‘Oküler Onkoloji’ olarak adlandırılmaktadır. Oküler Onkoloji, bir üst bilim dalı olarak, göz ve etrafındaki tümörlerin diğer göz hastalıklarıyla ayırıcı tanısını sağlamayı, bu tedavi sürecinde gözün ve görmenin mümkün olduğunca korunmasını, yaşam süresini uzatmayı ve tedavi sonucunda estetik görünümün korunarak iyi bir yaşam kalitesi sunmayı amaçlar. Bu konunun uzmanları genellikle eğitim veren devlet hastaneleri ve tam donanımlı üniversite hastanelerinde görev yapmaktadır.

Bebeklerde ve Çocuklarda Göz  Sulanması (Doğumsal Dakriostenoz)

Gözyaşı bezi yeterli üretim yapıyor ama kanal tıkalı ise gözyaşı yüze doğru akar. Yeni doğanlarda gözyaşının aktığı kanallar kapalı olabilir. Çoğunlukla birkaç ayda kendiliğinden açılır. Açılmazsa masaj, sondalama, silikon tüp ile entübasyon veya cerrahi olarak en uygun yöntem seçilerek düzeltilmesi gerekir. Erken dönemde (ilk 12 ay) basit yöntemler ile tedavi sağlanabilir. İhmal edilmiş ve/veya yeterli tedavi yapılmamış hastalarda zamanla infeksiyon eklenir ve gözün diğer bölgelerini etkileyebilir.Bu durumda ve 1 yaşına kadar devam eden sulanmalarda ilk olarak sedasyon altında kanala sondalama uygulanmalıdır. Sulanma devam ederse; sondalama tekrarı yapılabilir veya aynı zamanda kanala silikon tüp uygulanabilir.Bu uygulama ile % 95 başarı elde edilir.

Yaralanma, tümörler veya başka göz hastalıkları, göziçi dokuların boşaltılması veya gözün tamamen alınmasını gerektirebilir. Bu, psikolojik açıdan alışılması zor bir durumdur. Diğer gözle eş renk ve büyüklükte uyumlu hareket edebilen yapay bir göz (protez) bu durumu kolaylaştırabilir. Günümüzde yıllar önce gözü alınan hastalara dahi hareketli göz protezleri uygulanabilmektedir.

Genel bir kural olarak, sağlık sigortası kurumları işleve yönelik oküloplastik cerrahi ameliyatlarının giderlerini karşılar. Buna karşılık, estetik amaçlı girişimlerin giderlerini karşılamaz.

Üveit nedir ? Üveit atağı nedir ?

ÜVEİT NEDİR:

Üveit, gözün içindeki damar tabakanın (uvea) iltihabı sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Uvea gözün damarsal dokusu olduğundan tüm gözün damarsal beslenmesinden sorumludur. Uveadaki bir iltihab korneadan görme sinirine kadar tüm yapıları etkilediği gibi, görmeyi de ciddi şekilde tehdit eder. Üveit erişkinlerde daha çok görülen bir hastalıktır.

VEİTİN SEBEPLERİ NELERDİR?

Üveit, virüs, mantar ve parazit gibi etkenlerle oluşacağı gibi, vücuttaki bir hastalığın gözdeki belirtisi olarak da ortaya çıkabilir. Ayrıca çeşitli sistemik hastalıklar eşliğinde de (behçet hastalığı, romotoid, ortrit lupus vb.) üveiti görebiliriz.

İLK BELİRTİLERİ

İriste damarlanma ve ödem

Lensin arkasında vitrenin önünde iltihap hücreleri

Gittikçe artan baş ağrıları

Işığa karşı hassasiyet

Bulanık görme

Göz küresinde veya çevresinde şiddetli ağrı

Gözde kızarıklık, uçuşmalar, kamaşma

Görmenin azalması

Göz yaşarması

Görüntüde oluşan lekeler

ÜVEİT TEŞHİSİ NASIL KONULMAKTADIR?

Üveit bazı durumlarda hiçbir belirti olmaksızın yalnızca muayenede saptanabilen bir hastalıktır. Hastanın hiçbir yakınması olmasa bile teşhisin konulması için mutlaka muayeneye gereksinim vardır. Ayrıca FFA ve diğer tetkik yöntemleriyle, bir göz hekimi tarafından konunun değerlendirilmesi önemlidir. Üveitle ilgili olabilecek hastalıkların tetkikleri de gerekebilmektedir.

Ne şiddette olursa olsun üveit, acil ve önemli bir hastalıktır. Tedaviye geç başlandığında hastalık ilerler ve gözbebeğinde şekil bozuklukları, katarakt, göz tansiyonu yükselmesi gibi kalıcı etkiler bırakabilir.

ÜVEİT TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Üveit tedavisinde, ilaç ve damlalar kullanılır. Doğru tanı ve erken tedavi ile görme korunabilmektedir. Her zaman erken tedavi başarı şansını yükseltir. Gözün ön kısmında gelişen iritis, cyclitis gibi durumlar daha ani başlangıçlı ve daha kolay tedavi durumlarıdır. Daha geride gelişen koroidit gibi durumların başlangıcı daha yavaş, tedavisi daha zordur. Tedavide aşağıdaki unsurlar çok önemlidir.

Neden olan hastalık varsa onun tedavisi.

Bağışıklık sisteminin çalışmasını değiştiren ilaçlar.

Koyu camlı gözlükler kullanılması.

Aktivite genellikle kısıtlanmaz fakat bulgular fazlaysa ve göz damlalarının yan etkisi oluyorsa araba kullanmak sakıncalıdır.

Göz doktorunun tedavisi.

Hastaların sık ve iyi izlenmesi çok önemlidir.

Çünkü bazı önemli bulgular izlenme sırasında ortaya çıkabilir. Bu da tanı ve tedavi açısından yapılabilecek değişiklikler için önemlidir. Acilen tedaviye başlanırsa görme korunabilir ya da kazanılabilir. Erken tanı doğru tedavi sık ve iyi izlenme , hasta-hekim uyumu ile çok iyi sonuçlar alınabilir.

Blefarit ne demektir ?

Blefaron Latincede gözkapağı anlamına gelir. Blefarit gözkapağının iltihabi bir hastalığıdır. Her iki cinsiyette, her yaşta görülebilir ve oldukça yaygındır. Blefarit süreğen bir hastalıktır, tedaviye rağmen tekrarlayabilir.

Blefarit hastalığı, anatomik ve klinik özellikleri açısından ön ve arka blefarit olarak ikiye ayrılır. Ön blefaritte gözkapağının özellikle dış kenarı, kirpik dipleri etkilenir. Ön blefarit, bakterilerin aşırı miktarda çoğalmasına veya derinin yağlı-kepekli olmasına bağlıdır. Arka blefarit ise kapağın göze değen arka kısmını etkiler ve buradaki gözyaşı yağ bezlerinin anormal olmasıyla ilişkilidir.

Vücutta ve gözde başka hastalıklarla birlikte olabilir mi?

Blefaritli hastalarda akne rosasea ve seboreik dermatit gibi cilt hastalıkları sık olarak görülür. Bu hastalıklardan ilki, yüz derisinde kızarıklık ve kabalaşma, diğeri ise ciltte aşırı yağlanma ve saç kepeklenmesi gibi belirtilerle kendini gösterir.

Blefaritli hastalarda konjonktivit, kuru göz, kirpik batması gibi diğer göz hastalıkları da sıktır.

Blefaritin nedeni nedir ?

Blefaritin gelişmesinde gözkapağında normalde de bulunan bazı bakterilerin aşırı miktarda çoğalması önemli bir rol oynar. Bu bakterilerin artıkları, toksinleri iltihabi belirtilere neden olur. Cildin yağlı olması ve gözkapağındaki yağ bezlerinin anormal olması, bakterilerin çoğalmasını kolaylaştırır. Çeşitli virüsler, allerjik etkenler, ilaçlar, sigara dumanı, kimyasal maddeler de blefarite yolaçabilir.

Blefaritin belirtileri nelerdir ?

Blefarit her iki gözde batma, yanma hissi, kızarıklık, sulanma, kaşıntı, çapaklanma gibi yakınmalara neden olabilir. Gözkapaklarında kızarma, şişlik, kirpiklerde düzensizlik, yapışıklık ve dökülme meydana gelebilir. Blefarit tanısı göz muayenesi ile konur.

Blefarit başka sorunlara yolaçabilir mi ?

Blefarit, gözkapağı bezlerinde tekrarlayan, akut iltihaplara (arpacık) ve sert şişkinliklere (şalazyon) zemin oluşturabilir. Özellikle yaşlılarda kirpiklerde içe dönmesi, göze batması ve dökülme gibi sorunlar gelişebilir.

Blefarit gözün görme işlevini etkilemez. Çok nadiren gözün kornea tabakasında iltihaba ve görme sorunlarına neden olabilir.

Göziçi ameliyat geçirecek hastalarda, ameliyattan sonra enfeksiyon gelişmesi riskini arttırabilir.

Blefaritin Tedavisi Nasıldır ?

Gözkapağı kenarlarının düzenli temizlenmesi ve bakımı tedavinin temelidir. Hastalar gözkapağı bakımını uzun süre uygulamalıdır.

Bu bakımda önce gözkapağı kenarına, yakmayacak biçimde, sıcak pansuman uygulanır. Böylece birikmiş ve sertleşmiş olan yağlı maddeler, kabuklar yumuşar. Daha sonra ıslak bir gazlı bez ya da kulak pamuğuyla gözkapağı kenarına sürtülür, kirpik dipleri ve çevresindeki birikintiler temizlenir. Son aşamada gözkapağı kenarına antibiyotikli-steroidli ilaçlar uygulanır. Gözkapağı temizliği için göz doktorunuz hazır karışımları veya bebek şampuanlarını kullanmanızı tavsiye edebilir. Bu tedaviye bazı hastalarda yapay gözyaşı damlalar da eklenir.

Bazı hastalara 1-2 ay süreyle ağızdan antibiyotikli ilaç kullanması önerilir.

Gelip geçici görme kaybı önemli bir hastalığın bulgusu olabilir mi?

Saniyeler veya dakikalar süren tek veya çift gözde perde inmesi, kararma veya beneklenme şeklinde görme kaybı göze veye beynin görme merkezine giden damarlardan birinde geçici daralma veya tıkanma belirtisi olabilir. Acilen göz ve kalp doktorunun görmesi gereklidir. Gençlerde kalp kapakçıklarında, ileir yaşlarda boyundaki şah damarı ya da kalp damarlarındaki sorunlara bağlı olabilir. Tedavi edilmemesi damarda tam tıkanıklığa ve dolayısıyla görmede kalıcı kayba yol açabilir. Uzun süren ışıklanmalarla başlayan geçici görme kayıpları ise migrene bağlı olabilir.

Ani görme kaybı nedendir?

Göze veye beynin görme merkezine giden damarlardan birinde daralma veya tıkanma belirtisi olabilir. Birkaç saat içinde göz doktorunun görmesi gerekir. Bazen de damarlarda değil göz sinirlerinde iletim bozukluğu yapan hastalıklara bağlı olabilir. Hasta hastalığının nedenini bilemiyeceği için, ister tek gözde ister iki gözde ani görme kaybı olduğunda acilen göz doktoruna muayene olmak gereklidir. Geçmesini beklemek geçmemesine yol açabilir.

Tek gözde ani kırmızı kan oturması tehlikeli mi?

Konjonktiva  gözün beyaz kısmını örten yumuşak dokudur. Konjonktiva altı kanamalar küçük çarpmalar sonucu gelişebilir ağrısızdır ve görme kaybı yapmaz. Bazan geniş olduğunda ürkütücü bir görünüm alabilir. Gözün diğer dokularında hasar yok ise kalıcı bir hasar bırakmadan düzelir.

Göze yabancı cisim kaçtığında ne yapmalıyız?

Kornea gözün ön duvarını oluşturan saydam tabakadır. Tırnak, ağaç dalı, kağıt kenarı, oyuncak gibi cisimlerle kornea sıyrıkları gelişebilir. Matkap, taşlama, çekiçleme gibi atölye işleri yaparken sıçrayan yabancı cisimlerle (demir çapağı) kornea yaralanmaları görülebilir.  Bu tür yaralanmalarda şiddetli batma hissi ön plandadır. Genellikle sıçrayan küçük metal parçaları kornea yüzeyine  saplanmış ancak derine gitmemişlerdir. Islak  bir ortam olduğundan pasları etraf dokulara yayılabilir. Acil tedavi gerektirir, yabancı cismin çıkarılması, antibiyotikli göz damlaları kullanımı ve gözün bantla kapatılması gerekebilir. Daha sonra gelişebilecek enfeksiyonlar yönünden de belli aralıklarla kontrol gerekir. Göze herhangi bir yabancı cisim kaçtığında mutlaka hekime başvurulmalı ve kendi imkanları ile çıkarmaya çalışılmamalıdır. Aksi takdirde ciddi görme kayıpları ile sonuçlanabilen enfeksiyonlar, kornea bulanıklıkları gelişebilir.

Az görmenin rehabilitasyonu

2 farklı metod vardır:

1. Optik dışı yöntem: Büyük rakamlı saatler, telefonlar ve özel olarak basılmış kağıt paralar ile az gören kişi daha rahat bir şekilde görebilir.

2. Optik metodlar: Buradaki en önemli prensip büyütmedir (magnifikasyon). Bu cihazlara “az görmeye yardımcı cihazlar” denir. Bu aletlerle görüntü büyütülerek ağ tabakanın sağlam alanlarına düşürülür ve böylece kişi daha net görür. Bunun için;

a. Büyüteçler

b. Gözlüğe takılabilen yüksek numaralı büyütücü camlar ve teleskoplar

c. Elektronik- kapalı devre televizyon sistemlerinden faydalanabilinir.

Özellikle büyütücü gözlüklerle okurken yazıyı odaklamak için okunacak şeyi göze oldukça yakında tutmak gerekir. Yazıyı göze yakın tutmanın veya televizyona yakından bakmanın az gören kişilere herhangi bir zararı yoktur. Bu seçeneklerden kişi için en uygunu detaylı az görme muayenesi sonucu belirlenir. Ancak seçilen yöntemin başarısı için hastanın motivasyonu şarttır.

Güvenlik görevlilerinin görsel şartları nelerdir?

En son yönetmeliğe göre(07.10.2004 tarih ve 25606 sayılı Resmi Gazete)

özel güvenlik görevlisi olacak kişilerin taşıması gereken sağlık

şartlarında göze ilişkin tek cümle, “körlük, renk körlüğü ve gece körlüğü

bulunmaması” şeklindedir.

Yani renk körlüğü, gece körlüğü ve görme kaybı bulunmayan herkes özel

güvenlik görevlisi olabilir.

Ancak silahlı güvenlik görevlisi olmak için, silah taşıma-bulundurma

ruhsatı edinmek isteyen kişilerin taşıması gereken şartlar (SİLAH

BULUNDURMA VE TAŞIMA RUHSATI VERİLEMEYECEK DURUMLAR:

SAYI: B100THG0100002-3 24.05.2004 – 8470), özel güvenlik görevlilerinin de

en azından sahip olması gereken nitelikler olması gerektiğinden, silahlı

özel güvenlik görevlisi olabilmek için aşağıdaki sağlık şartlarının

bulunması gerekmektedir:

Düzeltmeli veya düzeltmesiz olarak bir gözün görmesi 2/10’dan aşağı, her

iki gözün görme toplamı 12/20’den az olanlara

Silindirik değerlerin toplamı –5 ten ve +3 den daha yukarı değerdeki

refraksiyon kusurları olanlara

Gece körlüğü olanlara

Ptozis-hemiptozis olanlara

Diplopi ve paralitik şaşılık olanlara

Görme alanı defekti olanlara

Renk körlüğü olanlara silah ruhsatı verilmez

Görmeyi zamanla azaltabilecek (katarakt, makula dejenerasyonu,

retinopatiler) hastalığı olanlara yılda bir kez göz muayenesi istenir.

Kısacası:

Özel Güvenlik Görevlisi olur – Silah taşıyabilir olanlar:Silah Bulundurma

ve Taşıma Ruhsatı Alabilecek Olanlardır.

Özel Güvenlik Görevlisi olur – Silah taşıyamaz olanlar: Hiç bir körlüğü

bulunmayanlar

Özel Güvenlik Görevlisi olamaz olanlar: Körlük, renk körlüğü veya gece

körlüğü olanlar